Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     ERMENİSTAN'ın ve diasporanın Türkiye haritasında gözleri var.
Hırsları yalnız Paris'e heykel dikmekle tatmin olmuyor. Kuzeydoğudaki birçok ilimiz onların iştahını kabartıyor.
"Bir gün gelir, zayıf bir anını yakalarsak Türkiye'den ne koparabiliriz" hesabı içindeler.
Suriye yıllarca PKK'yı besledi. Abdullah Öcalan'a yataklık etti. Su konusunda Türkiye ile devamlı sinir harbi içinde oldu.
Irak gizli açık Türkiye'yi hep tehdit etti. 30 bin Türk vatandaşının terörde akan kanında Bağdat'ın rolü var, günahı var...
***
İRAN'ın devrim ihraç etmek istediği ilk ülke Türkiye oldu.
Megolaman Şah Türkiye'nin modernleşmesini çekemezdi.
İslam devriminden sonra ise Tahran, Ankara'yı da benzer bir rejim içinde görme arzusunu çeşitli şekillerde pratiğe dökmek istedi.
Yunanistan'la Türkiye arasında yıllar süren Kıbrıs sorununun temelinde "Enosis" vardı.
Geçen gün, Yunanistan Başbakanı Simitis bunu açıkça ifade etti.
Yunanistan'da "megalo idea" hayali görenlerin sayısı da herhalde azımsanamaz.
Bulgaristan'ın komünist lideri Jivkov yıllarca Türkiye'ye düşmanlık politikası izledi.
Türk azınlığa devamlı eziyet etti, soykırım uyguladı.
Türkler Bulgaristan'da bugün de adeta ikinci sınıf vatandaş hayatı sürüyor.
***
TÜRKİYE istediği kadar "yurtta sulh cihanda sulh" desin.
Gerçekçi olalım; Türkiye'nin komşularının tarih sayfalarındaki fotoğrafı hiç de dostluk görüntüsü vermiyor.
Üstelik bunlar, politik nedenlerle, güçlü destekler de buluyor.
Bu yüzden de Türkiye uyurken bile gözünü açık tutmak zorunda kaldı.
Türkiye özellikle AB'ye gireceği tarihe kadar daha da güçlü olmak ve bu yolla caydırıcılığı ön plana çıkarmak mecburiyetinde.
"700 bin askerimiz var, iyi yetişmiş komutanlarımız var" demek yetmez. Türkiye gerektiğinde bu gücün etkisini hissettirmek zorunda.
Irak olayında Ankara bunu yapamadı, oysa şartlar onu gerektiriyor.
Uluslararası yatırımcı George Soros; "Türkiye'nin performansı, potansiyelinin gerisinde" demişti... Bu sözü dikkate alalım...

6 günde 80 bin Rum Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne geçti, 12 trilyon lira bıraktı.
"Sınırlar kalkınca Kuzey'de bir tek Türk kalmaz, Rumlarsa Kuzey'e geçmez" deniyordu. Tam tersi oldu; Türkler yerinde, Rumlar Kuzey'de... Sonuç hem ilginç, hem önemli. Bu kaynaşma Kıbrıs'ın kaderini değiştirebilir. Rum yönetiminin dün aldığı kararlar da bunu gösteriyor.

Kızılay'ın Musul ve Kerkük için yola çıkardığı yardım konvoyu, yetkililere danışılmadan Bağdat'a götürüldü.
Türkiye'nin Türkmenlerin arkasında olduğunu özellikle göstermek için yolladığı TIR'lar dolusu yardımı, Musul'a bırakmadan Bağdat'a sokanların "amaçları"nın sorgulanması gerekmez mi?

Polislerin bazı olaylara müdahale etmemeleri bir anlam ifade etmiyor mu?
Bir süre önce Adana'da Aydın Kara adlı bir koca, karısı Ayşegül'ü kaldırıma yatırmış, 63 yerinden bıçaklıyor, polisler seyrediyordu.
Geçen gün de Antalya'nın işlek caddesinde üç kardeş, bir adamı balta ve bıçakla doğradı. Polisler olayı yine seyretmekle yetindi.
Cumartesi günü de İbrahim Tatlıses, Atatürk Havalimanı'nda dansöz Asena'yı herkesin gözü önünde dövdü. Polisl görmezden geldi.
Polisler olaylara müdahaleden kaçınarak herhalde bir şeyler ifade etmek istiyor. Bunu anlaması ve bir sorun varsa çözmesi gerekenler neden durumu görmezden geliyor?

Bu soruyu dün Aziz Yıldırım'a sorduk. Başkan; "Fenerbahçe'de işlerin yerine oturması için sabır lazım" dedi.
Bu soru ve yanıt yeni değil. 1999 Aralık ayında Aziz Yıldırım Milliyet Yazı İşleri'ni ziyaretinde böyle konuşuyordu. Ama bugün de aynı şeyleri söylese yadırganır mı?
1999, 2000, 2001, 2002, 2003; beş yıl geçiyor ve bu arada FB ancak 2000 - 2001 sezonunda lig şampiyonu olabiliyor.
Peki FB şimdi nasıl düze çıkar?
Soruyu Aziz Yıldırım yine 1999'da yanıtlıyor; "Önce sabır, sonra sistem, iyi bir hoca ve bu hocanın 2-3 yıl görevde kalması..."
O zaman sormazlar mı; formülü biliyorsunuz da niye uygulamıyorsunuz?