Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Doğan HEPER

ÇEVİK Bir Paşa, "Güneydoğu'da durum 1983'teki konumuna döndü" dedi.
Bu tarihi bir tespitti.
Uzun süredir gözlenen duruma en yetkili ağızdan nokta konulmasıydı.
Güneydoğu'daki değişikliği görmemek imkansız.
Ama bu değişikliği gören başkaları da vardı. Ve onlar anlaşıldığı kadarıyla bir süredir yeni bir hazırlık içindeydiler.
Komplo teorilerine karşı da olsanız, Güneydoğu'daki sükunetle İtalya'ya göç dalgasının aynı zamana rastlaması tesadüf sayılabilir mi?
"Güneydoğu sorunu bitmemiştir" demenin somut örneğini yaratmak için göç dalgasından daha etkili ne bulunabilirdi?
Üstelik bu yolla bir taşla iki kuş da vurulmuş olacaktı.
Önce: "Kürt kökenlilere Türkiye'de hayat hakkı yok, bu nedenle kaçıyorlar", imajı yaratmak. Ve sorunu Avrupa'nın gündemine taşımak.
İkincisi Avrupa Birliği'nde eşit üyelik savaşı veren Türkiye'yi bu savaşın en hararetli döneminde, kendisini en çok destekleyen ülkeler nezdinde de savunulamaz duruma düşürmek.
* * *
BU propaganda ilk etapta amacına ulaşmış gibi görülüyor.
İtalya, gelenlere, siyasi baskıdan kaçan insanlar gözüyle baktığını belirterek onları siyasi mülteci olarak kabul etmeye kararlı görünüyor.
İtalya daha önceki bir iltica teşebbüsünde takındığı tavrın bu kez tersini sergiliyor.
Bu, İtalya'nın göçü diğer AB ülkelerine karşı baskı unsuru olarak kullanmak istediği yorumlarına da neden oluyor.
Aslında göçün "siyasi baskı" kaynaklı olmadığını herkes biliyor.
Hollanda'nın en yetkili ağızdan yaptığı açıklama da sağduyulu yabancıların gerçeği gördüklerinin kanıtı değil mi?
Göçte etnik sebeplerden çok, ekonomik nedenler rol oynuyor.
"Siyasi göç" kisvesi altında, "insan ticareti" yapılıyor.
Ekonomik bakımdan güçsüz durumda olanlarla, akrabaları Avrupa'ya yerleşmiş bulunanlar yasal yoldan başaramadıkları göçü, yasadışı yoldan gerçekleştirme umudu kendilerine verilince, o yolu deniyor.
Ama bu, "Türkiye'de siyasi baskı var, insanlar kaçıyor" propagandasına ve Avrupa'da "İşte Türkiye'de insan hakları yok" bahanesine neden oluyor.
* * *
BAKIN dün Washington'dan verilen bir haberde, PKK'nın Türkiye ve Kuzey Irak'ta eridiğinin saptandığı, belirtiliyordu.
Ama buna paralel bir başka haberde de Almanya Dışişleri Bakanı Kinkel'in konuşmasına yer veriliyordu:
"Kürt sorunu, sadece siyasi yollardan ve ekonomik, sosyal ve kültürel tedbirlerle çözülebilir. Bu, insan ve azınlık hakları açısından ele alınması gereken bir siyasi sorundur. Bu böyle görülürse, o zaman bu tür mülteci akınları da yaşanmaz. Bundan, Avrupa'nın mülteci politikası sorumlu değildir."
Bu iki haberin yanyana gelmesi de ilginç değil mi?
* * *
KİMİN hesabı ne olursa olsun Türkiye'nin tek hesabı olmalı.
* Göçe özendirmeyi önleyecek ekonomik tedbirlerin alınması.
* Göçün siyasi kaynaklı değil, insan ticareti amaçlı olduğu gerçeğini herkesin görmesinin sağlanması.
* Türkiye'de bu insan ticaretini yönetenlerin yakalanması.
Türkiye için belki de en önemli nokta bu son nokta.
Türkiye'den gemiler dolusu insan yurt dışına sevk edilirken tüm sorumluların bundan habersiz olmaları ilginç değil mi?
Türkiye "yol geçen hanı"na dönebiliyorsa, bunu önlemekle görevli resmi örgütlere ne gerek var?
Bu hukuk dışı ticareti yapanlar, tekne sahipleri, simsarlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası bir skandalla sarsılmasına yol açanlar, Türkiye'yi sabote edenler, ülke düşmanı insanlar olarak gereken muameleyi görmeli.
* * *
TÜM bu olanlar, olacakların da habercisi:
Türkiye rahat bırakılmayacak...
Etkili mücadele ülke içindeki konsensusa ve istikrara bağlı.
Yoksa, Türkiye bugünlerini de arar hale gelecek ve bu felaketin sorumlusu da, istikrarı, güçlü yönetimleri sağlayamayanlar olacak.

Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr