Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     'TÜRKİYE'de iyi kazandıran mesleklerin mensuplarını sayın, deseler kimleri sayarsınız?
Kuyumcular, inşaatçılar, dericiler, avukatlar, doktorlar, mobilyacılar, lokantacılar, kürkçüler, inşaat malzemecileri, ihracatçılar, ithalatçılar. Belki daha başkaları da akla gelebilir.
Oysa bunlardan bazılarının beyan ettikleri aylık kazançlar, memurlardan, işçilerden hatta emeklilerden de yoksul olduklarını gösteriyor!.. Bu kazançların doğruluğuna inanılsa belki bu meslek sahiplerine 'yeşil kart' vermek bile gerekecek!"
Bu cümleler 2000 yılının Ekim ayında bu köşede yer aldı.
Önceki gün serbest meslek sahiplerinin Gelir Vergisi'ne esas olan 2002 gelirleri açıklandı.
Durum yine aynı.
Yıllar geçmiş ama birçok serbest meslek sahibi yine "yeşil kartlık".
Üç yıl önce de yazılan çizilen, gözlemlenen bu haksızlık abidesi durumun önlenmesi için demek ki hiç önlem alınmamış? Gelirini eksik gösterip vergi kaçıranlar vergi kaçırmaya devam etmiş, ediyor...
Devlet ve organları bu haksızlığı seyrederek adeta teşvikçi oluyor.
***
BAKIN, bankaları soyanlar, içini boşaltanlar, paraları kendi kurdukları paravan şirketlere peşkeş çekenler için bu ülke 22 milyar dolar ödüyor.
Bu yetmezmiş gibi, vergi kaçıramayan işçi, memur, emekli takımı bir de vergi kaçıran uyanık(!) vatandaşların yükünü sırtlanıyor.
"Hayat standardı" kaldırılırken, serbest meslek erbabına, kazanç beyanlarına dayanarak vergilerinin saptanması esası getirilmişti.
Peki bu neye yaradı?
Vergi gelirlerinde düşüşe...
Hayat standardının kaldırıldığı 1998 yılı Gelir Vergisi mükelleflerinin ödediği vergilerin genel vergi içindeki oranı yüzde 38'e ulaşmış iken, birdenbire bu oran düştü, örneğin 2000 yılında oran yüzde 26 oldu.
***
DEVLET, hükümet ne için vardır, anlamak güç...
Kaçağı ve bu kaçağın doğurduğu adaletsizliği önlemenin bir yolu vardır ve o yola mutlaka başvurulmalıdır.
"Denetim" en etkin yol sayılır. Ama tek başına yeterli olmadığı anlaşılıyor. "Mali suça, mali ceza" ilkesinden vazgeçmek, vergi kaçıranları isim isim teşhir etmek belki caydırıcı olabilir.

Bangladeş dünyanın en yoksul ülkelerinden biri. Ama Türkiye'ye, "yoksulluğa çare projesi" satıyor. Ankara'daki alıcılar "kelin merhemi olsa..." özdeyişimizi unuttu mu ne?
TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Başkanı, "Dinlendiği için cep telefonu taşımıyorum" diyor. Peki bu da yolsuzluk değil mi, bunu kim araştıracak?

Bir süre önce bir cümle ilgi çekiyordu, çünkü bir anlamı vardı. "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne."
Bugünse bu cümle hiçbir şey ifade etmiyor.
Belki de "yok canım asıl şimdi bir anlam ifade ediyor" diyebilirsiniz.
Ankara'nın ne kadar "maymun iştahlı", ne kadar istikrarsız, dış politikada ne kadar hedefsiz olduğunu gösterdiği için...
Geçmişte zaman zaman da olsa iddialı hedefler ortaya koyan, etkin bir vizyon sergileyen Türkiye bugün adeta uluslararası arenada yok.
Bırakın Orta Asya ve Kafkasya'yı, Ortadoğu ve Balkanlar'da bile ilişkileri kesilmiş bir Türkiye ile karşı karşıyayız.
Bugün Kerkük'te Türkler Türkçe öğrenmek için kursları dolduruyor, ama Ankara onlara kitap yollamaktan aciz.
Onun yerine adeta özür dilemek, "ben ettim sen etme" demek için Dışişleri müsteşarını Washington'a yolluyor.
Oysa, Washington, Ankara'nın Irak savaşı sırasındaki yanlış politikasının intikamını her gün alıyor. Richard Perle'nin dünkü demecinde olduğu gibi Türkiye'yi tehdit bile ediyor.
Politikasızlık "Büyük Türkiye"yi her alanda küçültüyor.

Türk demokrasisi topallamaya devam ediyor.
Sağ her zaman güçlü, ama karşısında güçlü bir sol yok.
DSP, YTP ve CHP ümit veren bir lider önderliğinde bir araya gelse, önümüzdeki yerel seçimlerde ilk başarılı sınavı veremez mi? Verebilir.
Ama bunun için her şeyden önce 3 Kasım'ın mağlubu liderlerin çekilmesi gerekiyor. Ecevit'in önümüzdeki günlerde bunu yapacağı duyumları var. CHP'nin aldığı oya bakılınca aslında Baykal'ın da mağluplar arasında olduğu söylenebilir.
Peki bu ortak solun lideri kim olabilir?
Kemal Derviş neden olmasın?