Yargıtay Başkanı görüşlerini Doçent Sami Selçuk olarak açıklasaydı bu kadar tartışılmazdı.
Ama son derece eleştiriye müsait bir konuşma, tüm yargı erkini bağlar şekilde Yargıtay Başkanı sıfatıyla ve adli yılın açılış konuşması olarak yapılınca iş değişti.
Ve bu yanlışlık, bazı yüksek mahkeme üyelerinin, Anayasa Mahkemesi üyelerinin bile tepkisini çekti.
Eleştirilerin birçoğu haklıdır. O kadar haklıdır ki, bu haklılık Sami Selçuk'u adeta göklere çıkartan, müstakbel cumhurbaşkanı ilan edecek kadar kendilerini kaybeden anti laiklerin mübalağalı desteğinden bellidir.
* * *
BU konuya iki kez, hem de o konuşma yapılır yapılmaz değindiğimiz için daha önce söylediklerimizi tekrar etmeyelim.
Ama şunlar Sami Selçuk'a tepkinin haklılığını göstermiyor mu?
Her vatandaş ülke sorunları hakkında fikir beyan eder, etmelidir. Özellikle aydınlar. Ama Sami Selçuk o gün ve o mekanda, yani adli yılı açarken her şeyden önce yargının sorunlarını ve bu sorunların çözüm yollarını öncelikli olarak ele almakla kendisini mükellef saymalıydı.
"Cüzdanıyla vicdanı arasında tercih yapma zorunda kaldıklarını" haykıran meslektaşlarına ışık tutmalıydı.
"Geciken adalet adalet değildir" ama Türk adaleti rötar rekortmenidir. Yargı güven erozyonuna uğramıştır.
"Tahkim"in gerekçesinde bile bu vardır. Her gün yenileri açılan hukuk fakültelerinde öğretim yetersizdir.
Bunlar Yargıtay Başkanı için siyasetin edebiyatını yapmaktan önce gelmeliydi.
* * *
SAMİ Selçuk güncel politikanın kitabisini yapmıştır. Olayları, içinde bulundukları zaman şartlarına göre ele almamıştır. Terör yüzünden ailelerin çocuklarını üniversiteye yollayamadığı, sokakların kan gölüne döndüğü, her gün değerli bir aydının öldürüldüğü günleri görmezden gelerek yanlış temel üzerine tahlillere girişmiştir.
Toplumun şartlarından etkilenmeyen, o etkileşimden kopuk, ayakları yere değmeyen, yalnızca teorik söylemlerle yararlı pratik sonuçlar elde etmek mümkün mü?
Laiklik konusundaki sözleri, laiklik karşıtlarına prim vericidir.
Atatürkçülük eleştirisi haklı değildir; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundaki ilkeleri, amaçları göz ardı edicidir.
Hukuk devleti - hukukun üstünlüğünü tanıyan devlet ayırımı fuzulidir. Hukuk devleti de hukukun üstünlüğünü kabul eden devlet olarak anlaşılmaktadır. Kara Avrupa'sı hukuk sistemi ile Anglo Sakson hukuku arasındaki tercih Sayın Selçuk'un bir cümlesiyle değiştirilebilecek kadar basit ve temelsiz değildir.
Yeterli bulmasak da Türkiye'nin geldiği sosyal, hukuki ve siyasi gelişmişlik düzeyini Sayın Selçuk'un adeta yok farzetmesi hem haklı değil hem de moral bozucudur.
Başkan, yanlışların baş nedeni olan hantal yönetimi, yasamayı, yürütmeyi, yargıyı adeta görmemektedir. Türkiye'nin birinci sorununun, kötü uygulamacılar, yetersiz yöneticiler olduğunu unutmuştur. Her alanda özlenen düzeye gelinmemişse nedeni her şeyden önce onlardır. Bunda yargının da payı vardır.
Yargıtay Başkanı olarak Selçuk'un o konuşmayı yapma hakkını kendisine veren, mevcut Anayasa'yı gayri meşru ilan etmesi makul kabul edilebilir mi?
Yargıtay başkanlarının görevleri sırasında radikal değil, dengeli olmalarında yarar vardır.
Türkiye'de, Anayasa'nın değişmesi, hak ve özgürlükler konusunda açılımların yapılması gereklidir ve bu, büyük çoğunluğun arzusudur. Çağa, toplumun beklentilerine ve şartlarına uygun değişim şarttır.
Sayın Selçuk bu konuları da gündeme getirmiştir. Ve iyi de yapmıştır. Ama üslubu ve yanlışları nedeniyle doğan tartışma yoğunluğu arasında bu haklı istem ve öneriler ne yazık ki geri planda kalmıştır.
Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr