MGK tebliğinin ardından üç gün geçti.
Herkese göre yorum farklı. Özellikle de siyasilere göre. Onları bir yana bırakalım.
Bu üç günün getirdiği aydınlıkla olayı görelim.
MGK yarı sivil bir darbe yaptı.
Darbe, çünkü; MGK anayasal hakkını kullandı, görevini yerine getirdi ama bu arada Anayasa'da olmayan "yaptırım" tabirini de kullanarak 20 maddelik bir icraat listesi hazırladı.
Bu işlem tavsiyeyi aşan bir işlem, hatta istem oldu. Ve yaptırıma bağlandı.
Yaptırımın ne olduğu belli değil ama ne olabileceğini sormak bile abes sayılmaz mı?
* * *
MGK'nın muhatabı kim?
Tebliğinden sonra herkes muhatabı arar halde.
Tabii ki ilk muhatap hükümet.
İcraatın sorumlusu odur. MGK'nın hazırladığı 20 maddeyi yerine getirecek olan, icraatla yükümlü olan odur. Öyleyse ilk ve asıl muhatap da odur. Hükümettir, Refah Partisi'dir, Doğru Yol Partisi'dir. Onların liderleri Erbakan ve Çiller'dir.
İkinci sıradaki muhatap ise parlamentodur, tüm siyasilerdir.
* * *
ERBAKAN tebliğe katılarak isteklerin içerik ve şekil olarak haklılığını kabul etmiş oldu.
Ama o isteklerin içeriğinde, o isteklere varan yolda RP'nin ve Erbakan'ın 8 aylık hatalar birikimi yok mu?
Gerginliği yaratan hükümet ve özellikle onun RP kanadı ve tabanı değil mi?
Bu hatalar zincirinin temelinde Türkiye'yi laik - Müslüman diye iki kutba ayırarak felakete sürükleme basiretsizliği yatmıyor mu?
Taksim'e hatta Çankaya'ya cami, Sincan olayı, Kazan'ın Sincan Belediye Başkanı'nı ziyareti, Başbakan'ın kıyafet kanununa aykırı kisveler içindeki tarikat liderlerine ziyafet çekişi, insanların başı secdeye değenler, değmeyenler diye ikiye ayrılması. Kurban derileri, hac konusu, hepsi hepsi Refah'ın Türkiye'yi hesapsız bir şekilde bölünmeye, çatışmaya doğru itişinin göstergeleri sayılmaz mı? Hele hele Kayseri'de İran'daki rejim savunucusu milislere özenilerek meydana getirilen resmi kıyafetli güç neyin ifadesidir, neyin hazırlığıdır?
Ve bunların üzerine hükümet ortağı Çiller'in sözleri "Teminat benim"...
Hangi teminat?
* * *
OLAN oldu. Peki bundan sonra durum nasıl normale dönebilir?
Ya yeni hükümet, ya seçim.
Türkiye ancak böyle düze çıkabilir.
Olaylara bakışları gösteriyor ki Erbakan ve Çiller hükümette kalma pahasına her şeyi sineye çekmeye razılar.
Erbakan açıkça kendisini ve takımını hedef alan MGK belgesine katılmakla, şikayetçi olan da kendisiymiş gibi davran mıyor mu?
Öyleyse iş Refah Partisi dışındaki partilere ve onların liderlerine düşüyor.
Konkordato ilan eden siyaseti iflastan onlar kurtarabilir.
Politikacılar yalnız kendilerini, liderlerini ve partilerini düşünmekten hiç olmazsa bu aşamada vazgeçip ülkeyi ve demokrasiyi düşünmeliler.
* * *
MGK tebliği, iktidarın pembe söylemlerinin sonu demektir.
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül tipi müdahale beklentilerinin de bittiği anlamındadır.
MGK bir bakıma yetkilerini de zorlayarak Meclis'in yapamadığını yapmak istemiştir.
Bunu "düşük yoğunluklu müdahale" kabul ederseniz bu RP'ye karşıdır, ama genel anlamda, tüm çarpık siyasi gidişe karşı değildir, demek de mümkün değildir.
Bugün MGK, hükümete "bazı kanunları hazırla", Meclis'e de "bunları çıkar!" demek istemekte, bu arada "yaptırım"dan söz etmektedir.
Öyleyse muhatap sıralaması da bellidir.
* * *
MGK bildirisinden sonra RP'lilerin ve özellikle "şeriatla demokrasi bağdaşmaz", "laiklik dinsizliktir", diyen RP tabanındaki bazı unsurların sisteme uyumu samimi olarak sağlanabilecek midir?
MGK'nın hazırladığı söylenen 20 maddelik istemi ile ekseriyeti RP'li ve DYP'li olan Meclis yarın karşı karşıya kalırsa durum ne olacaktır?
* * *
GELİNEN nokta, Erbakan'la Çiller'in durumu yüzlerine gözlerine bulaştırdıklarının kanıtıdır.
Klasik anlamda darbe olmamıştır, anayasal bir kuruluş olan MGK sivil üyeleriyle ittifak halinde kötü gidişe dur demiştir. Bu, "zararın neresinden dönülse kardır", atasözünü hatırlatmaktır.
Bu, başta sözünü ettiğimiz çareyi de gündeme getirmez mi?
Yeni bir hükümet, olmazsa seçim.