İstanbul’un sahipsiz olduğu anlaşıldı. Sel, hadi tabi afet diyelim, ya sonrası?
Trafik polisi yok, yağmacıları önleyecek devlet yetkilileri yok.
O dereleri kim ıslah etmedi?
O dere kenarlarına inşaat iznini kim verdi? Veya kim, ne karşılığı göz yumdu?
İstanbul modern bir şehir diyorlar. Yalan. Gidin bakın Maslak gökdelenleriyle “Manhattan” oldu.
Peki bu Manhattan’ın altyapısı nerede?
Sabahları araçla Maslak’tan geçmek için daha 4. Levent’ten kuyruğa giriyoruz.
Akşamları servis araçları caddelerde yollarda park ediyor, yine Maslak geçit vermiyor. Bu mu Manhattan?
Oysa bu işi halleden medeni ülkelerde önce altyapı hazırlanıyor. Sonra binalar yapılıyor. Altyapı masrafına orada bina yapacaklar da ortak ediliyor. Bizde, varsa yoksa rüşvet veya partiye yardım...
Hani alt katlar garaj olacaktı? Olsaydı bu kadar araç yollarda, kaldırımlarda park eder miydi?
* * *
Tophane ile Güzel Sanatlar Akademisi arasında dev gibi depo ve antrepolar var. Buraya Salı Pazarı deniyor. Bu binaların yüzde doksanı boş, görüntü pis mi pis. Bu binalar peki niye yıkılmaz?
Boğaz’ın en güzel görünümünü bu çöp binalar kapatıyor. Siz İstanbul’u sevseniz tanısanız bu binaların yıkılmasına çalışmaz mısınız Sayın Topbaş?
İstanbul’da sizin görmediğiniz böyle çok yer var. Mesela sizin dükkânınıza yüz metre uzaklıktaki Beyoğlu Balık Pazarı’na hiç uğradınız mı?
O tablo gibi turistik pazar meyhane sokağı oldu.
Ruhsatı kim veriyor?
Bunlar birkaç örnek; daha artırılabilir, ama yer yok.
* * *
İstanbul, orta boy bir ülke kadar büyük.
İstanbul, üniversiteler şehri...
İstanbul ticaretin, sanayinin kalbi.
İstanbul sivil toplum örgütlerinin merkezi.
İstanbul’da gelir düzeyi diğer bölgelere göre yüksek.
İstanbul Türkiye’nin vitrini.
Ama bu şehir bu vasıflarına paralel; gelişmiş, çağdaş, vizyon sahibi yönetimlere ve yöneticilere sahip olmadı.
İyi yönetilmedi.
Yalnız bu günden söz etmiyorum. Gelmişin geçmişin ortalamasını ifade eden bir kanaat bu...
Bunu doğrultmak için mukayese yeter.
İstanbul Avrupa’nın küçük şehirleriyle değil büyükleriyle yarışmalı, onlarla mukayese edilmeli.
Örneğin, Paris’le, Londra’yla.
Bu mukayeseyi herkesten önce İstanbul’un yöneticileri yapmalı ve dersler çıkarmalı.
Temizlik dersleri, ulaşım dersleri, yerleşim, çevre, aydınlatma, estetik dersleri... Yani medeniyet dersleri.
Ama bu mukayeseyi yapabilecek yöneticiler nerede?..
EVREN KONUŞSUN
“11 Eylül’e kadar 12 Eylül’ün hazırlığı yapıldı.
Kontrgerilla ve darbeci subaylar ortamı hazırladı. Terör olayları 12 Eylül sabahı kesildi.”
Hep bu söyleniyor.
Pazartesi akşamı Habertürk’te konuşulduğu gibi.
Evren bunlara ne diyecek, biz merak ediyoruz. Hastalığı geçer geçmez anında basın toplantısı yapabilir ve Evren tarihe ışık tutabilir.
ÖZETLE
TAMER KARADAĞLI: Tamer Karadağlı, “Gazete okumam, TV seyretmem, zaten evimde TV yok sayılır” diyor.
Desenize Karadağlı’nın “dünyadan haberi yok”.
SAVCI NE DİYOR?: Albay Cemal Temizöz bir itirafçının ifadesi nedeniyle tutuklandı. Şimdi ise o eski PKK’lı itirafçı “Savcı beni kandırdı, bana baskı yaptı, ben o yüzden yalan ifade verdim” diyor.
Peki, bu söylenenler doğruysa, savcıya ne yapılıyor?
YA SABIR: İlkokulda ilk ders ve ilk konu: “Ayrımcılık”. Tahtaya da bu kelime yazılıyor.
Ve 6 yaş civarındaki öğrenci evlatlarımız hayretle bakıyor.
Onlar için bu kelimeyi anlamak değil, telaffuz bile zor.
Milli Eğitim Bakanı “Bu konuyu ben tayin ettim” diyor...
“Ya sabır”dan başka ne diyelim...
TERİM NEREYE?: Bosna maçında hakem, Fatih Terim’i tribüne gönderdi.
Keşke yetkisi olsa da evine gönderseydi.
ERDOĞAN
Hancı ile yolcu
Önce şunu söyleyeyim. 45 yıldır gazetecilik yapıyorum. Hem de hep Milliyet Yazı İşleri’nde.
15 yıl Yazı İşleri Müdürlüğü ve Genel Yayın Yönetmenliği yaptım. Yıllarca haber değerlendirdim ve başlık attım. Her gün yazı yazdım. Ama bir kere bile Aydın Doğan’ın bana müdahalesi olmadı. Kendisine, basın özgürlüğüne, halkın haber alma özgürlüğüne verdiği değer nedeniyle, tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Sonra da şunu söyleyeceğim.
Doğan Grubu’na ceza cinayettir. Daha doğrusu cinayete teşebbüs. Türk Ceza Kanunu bu cinayete teşebbüsü belki cezalandırmaz, ama halk cezayı verecektir.
İktidar dikta yolundadır. Bunu demokratik dünya da demokrat halkımız da görmezden gelemez.
Tayyip Erdoğan için Batı basını ve AB iyi konuşmuyor.
AB Komisyonu, “Doğan Yayın Holding’e 3.7 milyar liralık vergi cezası ilerleme raporunu etkiler” dedi. New York Times da ceza konusunda “Başbakan Erdoğan’ın bütün Doğan Yayın Grubu’nun kapanmasına çalıştığı endişesi yaşanıyor” görüşünde.
Yani AKP ve onun başı Erdoğan serbest düşünceyle, demokrasiyle savaşa girdi. Halkın haber alma özgürlüğü yok ediliyor. Erdoğan, her hür kuruluşu, ne pahasına olursa olsun, “yandaş” yapmak istiyor.
Ama bu grup ve grup çalışanları çok sayıda parti ve başbakan gördü. Şimdi onlar yok ama bu basın kuruluşları ve çalışanları var. Bu kez de öyle olacak.
Hancı ve yolcu hikâyesi...
“Bir musibet bin nasihatten evladır” derler. Bu konuda da öyle oldu. “Yandaş medya” dışındaki medya birleşti. Bunu da AKP’nin ve Başbakan’ın dikkatine sunuyorum.
32 ÖLÜ VAR
Topbaş yargıya
Bazılarının ağzından düşmüyor. Çünkü işlerine geliyor.
“Efendim, siyasetin, partilerin cezası sandıkta verilir, seçim gelsin, beğenmediğinizi sandıkta cezalandırın, oy vermeyin, düşürün...”
Yok böyle yağma...
Eğer 32 kişi bu iktidarın olaylara hâkim olmaması yüzünden ölmüşse o iktidar sahipleri seçim sandığı beklenmeden yargılanmalıdır.
İstanbul’da sel olayında olduğu gibi.
İstanbul’da Tayyip Erdoğan belediye başkanı idi, şimdi ise Topbaş.
Yani kaç yıldır İstanbul AKP’lilerin yönetiminde. Öyleyse daha önceyi suçlamak niye? İstanbullu düzensizliklerin düzeltilmesi için AKP’yi işbaşına getirmedi mi?
Öyleyse, geçmişi suçlamak bugünküleri mesuliyetten kurtarır mı?
Kurtarmaz.
Topbaş: “Mimar Sinan Köprüsü’nün iki gözünü kapamışlar” diyor. Öyleyse açsaydın, elini tutan mı var? Sen yıllardır İstanbul’a hâkim değil misin?
Bunlar laf...
Topbaş ile 32 kişinin ölümünden mesul olanlar yargılanmalı.