Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Doğan Heper


TÜRKİYE'nin son günlerdeki gündemini MGK belirledi.
Neden?
1946'da çok partili sisteme geçildi. Bu geçiş bir bakıma demokrasiyi değil, çoğunluk diktatörlüğünü getirdi. Seçim kazanıp iktidara gelmeyi tek amaç edinen siyasi partiler demokrasiyi ciddiye almadılar. Bu nedenle bugünkü şekliyle siyasi partiler demokrasiye en büyük engeli teşkil eder oldular. Kendi içlerinde demokratik olmayan partilerin ülke adına demokrasi mücadelesi vermeleri beklenebilir mi?
Anadolu Stratejik Araştırmalar Vakfı'nın bu yıl yaptığı çalışmalarından birinde özetle görüşler böyle.
24 Aralık seçimleri parti örgütlerinin katılmadığı, 3 - 5 kişinin kararı ile ortaya çıkan "atama seçimleri" oldu. Buna rağmen ne toplum ne de sivil toplum örgütleri buna karşı çıktı, ne de bir baskı unsuru olarak bu çarpıklığı sorguladı. Soru sormayan, demokrasi duyarlılığı az olan toplum bu yanlış gidişe çanak tutmuş oldu.
Demokrasinin işlememesi sorunları ortada bırakmakla kalmadı, yolsuzluklar ve yozlaşma da önlenemez boyuta ulaştı. Türkiye'nin Tanzimat'tan bu yana yaklaşık 150 yıllık Batılılaşma, çağdaşlaşma, demokratlaşma birikimlerini ve demokratik kazanımlarını koruyabilecek yeni bir oluşuma ihtiyacı olduğu artık açıkça hissedilir hale geldi.
Bu ihtiyacı görmek, sonra da bu ihtiyaca en iyi, en çağdaş, etkinliği ve istikrarı sağlayacak cevabı bulmak gerekirken siyasi partiler ve liderleri içi boş tartışmalarla vakit öldürmeye başladılar; sen ben kavgasına düştüler.
Ya, 65 milyonun bu sorumsuzluğun girdabında boğulmasına göz yumulacak, ya da ilgililerin akıllarını başlarına toplamaları için dikkatleri çekilecekti.
MGK'nın 28 Şubat'ını bir bakıma böyle değerlendirmek gerekir.
* * *
İÇİNDE bulunduğumuz durumun ve MGK'nın ışığında, bazı yazarların ve politikacıların önceki gün yayınlanan yazılarından, demeçlerinden cümlelere bakalım:
Hüsamettin Cindoruk: "Ya alternatif, ya müdahale. Durum kritik, ay sonuna kadar yeni bir hükümet oluşumunu mutlaka ve mutlaka sağlamak zorundayız."
Tansu Çiller'den muhalefete: "Ordunun arkasına saklanıp, yapamadıklarınızı topa, tanka yaptırmaya kalkışacaksınız!"
Aydın Menderes'ten Çiller'e: "Yumuşama havasına aldanmayın. Gerginlik düşürülmezse MGK'dan istenmeyen sonuçlar çıkabilir."
Deniz Baykal: "Hükümet rejimi gözden çıkarttı."
M. Ali Birand: "Gelin bu defa darbeyi önleyelim. Gelin bu defa gerçekleri görelim."
Güngör Mengi: "Milletvekilleri Çiller'in günahını paylaşarak ülkeye olduğu kadar partiye de zarar verdiklerini her gün biraz daha anlıyorlar."
Güneri Cıvaoğlu: "Önce birkaç sağanak... Sonra fırtına... İşte siyasetten sezinlediğim meteoroloji raporu... Gizli toplantılar... Kurulan dirsek temasları... Her şey denizin bittiğini gösteriyor.
Adeta uzatmalar oynanıyor."
Ertuğrul Özkök: "Erez, geçen cuma günü Çankırı'da yapılan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği toplantısından sonra, 30 konsey üyesine iki soru sordu.
Birinci soru: `Bu hükümet devam etmeli mi?' Buna 30 konsey üyesi de `Hayır, devam etmemeli' cevabı verdi. İkinci soru: `Çiller'le bu sıkıntı çözülür mü?' Bunun cevabı da aynı, `Hayır, çözülemez' oldu. Erez bunun üzerine harekete geçti."
Bekir Coşkun: "Bu hükümet gidici mi?
Siyaset falcıları, `üç vakte kadar' diyorlar."
Cumhuriyet başyazı: "Merkez sağ partilerin yıllardan beri yaşananlardan ders almadıkları da görülüyor.
Dini politikaya alet ederek İslamı siyasallaştırmanın bedelini, merkez partiler, hem kendileri ödediler hem de ülkeye ödetiyorlar.
Bugün bile akıllarını başlarına devşirmiş değiller."
Ve bir haber: "Ordudan yöneticilere sürpriz brifing atağı.
Türk Silahlı Kuvvetleri, dün sürpriz bir açıklama yaparak, Türkiye'nin tüm kurum ve kuruluşlarının sahip ve yöneticilerini nisan ayı içinde brifinge davet etti."
Bunlar ne ifade ediyor?
Yolun sonu mu, başlangıcı mı?

Yazara Emailheper@milliyet.com.tr