Ece Temelkuran

Ece Temelkuran

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kıyıdan Latife Tekin anlatmıştı bir kez, bebekken annesinin burnunu eliyle ova ova biçimlendirdiğini. Biz "eğitimli" insanlar olduğumuz için, annelerimiz de "eğitimli" insanlar olduğu için etimizi ovmuyorlar belki gövdemizi biçimlendirmek için. Ama aklımızı ellerinin arasına alıp, yoğurup, atıp tutup, yeniden bozup yeniden yapıp biçimlendiriyorlar. Biçimlendiriyoruz ya da. Bir biçim vermek gerektiğini düşünüyoruz belki de. Elimize teslim edilen taze etten insana bir biçim vermezsek biçimsiz kalacağını, o biçimsizliğin bütün sorumluluğunun bize ait olacağını sanıyoruz, korkuyoruz. Bu yüzden doğurduğumuz çocuklara biçimler vermeye çalışıyoruz. Bütün bu biçimlendirme süreci içinde tuhaf bilgiler koyuyorlar içimize. Bugünlerde bunlardan bir tanesi takıldı kafama. Gülerek konuştuk aynı yaşta olduğum arkadaşlarımla:"'Bir küçücük aslancık varmış!' şarkısını niye söylerlerdi bize?"Ne tuhaf şarkıydı o! Kim, neden, nasıl öğretmişti onu annelerimize? Kimin icadıydı bu şarkı? Bu eser kimin bestesiydi? Hatırlamayanlar için hatırlatma:"Bir küçücük aslancık varmışKüçük aslan çö-çö-çölde yaşarmışBabası onu pek çok severmişSen benim ca-ca-canımsın dermişBaba aslan çölde vurulmuşKüçük de çö-çö-çölden kovulmuş"Ne tuhaf şarkı... Ne tuhaf... Anneler çocuklarına niye acı çekmeyi, acı çekmenin estetiğini öğretir? Bütün anneler yapar bunu, yapmalılar da. İnsanın nasıl canının acıdığını, canın acıtılmayacağını, acının kötü bir şey olduğunu, insanları anlamak için acı çekmek de gerektiğini, bu kadar sözü söylemeden, bir biçimde öğretir anneler. Öğretmeliler de... Çölden kovulmuş! İnsan olma bilgisinin parçası olabilir bu. Ama bir yanıyla da öyle sanıyorum ki her anne, doğurduğuna yabancılaşmaktan korkar. Hiç senin gibi olmayan, senin değerlerini hiç taşımayan, senin gibi ağlayıp gülmeyen, büsbütün sana yabancı bir çocuğu doğurmuş olmak ne acayip bir şey olurdu. Bu yüzden belki hep bir küçücük aslancık vardı! Tıpkı karnını gıdıklayarak bir bebeğin gülmeyi öğretmesi gibi annenin, aklının kıvrımlarına acı bilgilerini yumuşakça gizleyivermek de vardı. Bir yabancı doğurmak Gizlerle dolu bir şey bir çocuğun biçimlenmesi. Nasıl oluyor da böyle insanlar oluyoruz? Nasıl iyi kalpli bir insan olarak büyütülür mesela bir çocuk? Nasıl çalışkan olurlar? Nasıl sorumluluk sahibi? Nasıl diğer insanları anlayan, ezilenin yanında olan biri yapılır bir çocuk? Biri utanılacak bir duruma düştüğünde onu daha fazla utandırmamak için başını fark ettirmeden öte yana çevirmeyi annesinden hangi anda, nasıl öğrenir bir çocuk? Ve daha milyonlarca şey... Bütün bunlar nasıl oluyor? Yıldız tozundan galaksiler oluşması kadar tuhaf şeyler bunlar. İnsan tozundan insan yapmak Sonra birtakım annelerin evrene bıraktıkları sihirli taşlar gibi buluyoruz birbirimizi. İkimiz de mesela "Bir küçücük aslancık varmış" şarkısını biliyor oluyoruz. Son iki dizesini en neşeli anımızda bile söylemiyor oluyoruz.Bağlanıyoruz birbirimize, âşık oluyoruz, dost oluyoruz, bir şey oluyoruz. İki birbirinden habersiz annenin vaktiyle içimize sakladıkları gizler, birbirini bulunca açılıyor böylece. Böyle işte acayip acayip şeyler oluyor. Hayret kademesine çıkınca bir kere her şeyin içinden ışıklar çıkıyor... ecetem@hotmail.com Hayret kademesi