Sabahın körü seanslarından birinde, sinemaya gizli bir örgütün üyeleri gibi doluşuyoruz. Dağınık düzen yayılmış yalnız kadınlar, "best - seller" bir otuz yaş depresyonu izleyeceğiz. Film başladığı anda erkekten arındırılmış bölgelerin hesapsızlığıyla yayvanlaşıyor oturmalar. "Kadın-kadına" alanların ılık atmosfer değerlerine erişiyor salon havası; ayaklar alta alınıyor, saçlarla oynanıyor, dişler her kahkahada 32 anti - zarafet eylemcisi gibi ortada! Etli butlu, tıngır mıngır mutfak dedikodularının tadı geliyor insanın ağzına. "Bridget Jones’un Günlüğü"nü izliyoruz.
Herkesin pek havalı stillere sahip olduğu bir alemde Bridget Jones’un selülitleri ve beceriksizliği ile yarattığı sempatiyi "analiz" etsek söylenecek çok şey var tabii. Mesela sabahın köründe sinemaya doluşan kadınların, Hollywood’un "kaybedenleri" tavlayıp, bu zavallılar üzerinden gişe yapma emeline alet olduğu gibi. Sevgili dostumuz Bridget, onu ezen beklentilere karşı çıkıp da bir nebze olsun feminist tutum sergilemediği için de suçlanabilir tabii. Hatta, Bridget’in bir tür "şeker kız Candy" tipi yarattığı; filmin, kadınları, "Candy’ler" ve çorapları hep beyaz kalan, defterlerinin kenarları hiç kıvrılmayan "Lisa’lar" olarak ikiye böldüğü, bu sebepten "böl-yönet" politikasının bir parçası olduğu da söylenebilir. Söylenebilir de, hazır kadın kadına bir "ambiyans" yakalamışken filme kardeşçe eklemeler yapmak daha iyi!
Bu Bridget’lik durumunun en berbat yanı, en yakınınız olmasına rağmen sevgili veya eş sahibi arkadaşlarınızın yanında yaşanan iğretiliktir. Hayır! Kimse, filmdeki gibi yalnız olduğunuz için acımasızca üzerinize gelmez. Daha kötüsü olur; size, acıma duygusundan ayırt edilmesi zor bir şefkat gösterirler. Bu şefkat tedavisi olmayan hastalıklarda gösterilen merhamet kadar çileden çıkarıcıdır. Çiftler, bitişik nizam durup da ortamda malum yakınlaşmalar yeşermeye başladığında siz, genellikle elinizi ayağınızı nereye koyacağınızı şaşırırsınız. Onlara bakmalı mısınız? Hiç bakmamalı mısınız yoksa? Bir şaka yapıp bu atmosferi dağıtsanız onları kıskandığınız düşünülür mü acaba? Lanet olsun! En iyisi bu gece erken yatmak!
Diğer yandan üstünüze bir delilik hali yapışır. Zarafet gösterisi yapacağınız biri olmadığı için dangur dungur hareket etmeye başlarsınız. Etrafınızdaki gözler sizden böyle "cinsiyetsiz bir delilik" hali beklediği için mi yoksa böyle davranmak sizi "umursamaz" gösterdiği için mi bilinmez, bu "ortam maymunluğu" hali gitgide kimliğiniz haline gelir.
Üstelik umutsuzca sevgili arıyor gibi görünmemek için tanıştığınız adamlara da bu saçma sapan "ortam maymunluğu" çerçevesinde davranmaya başlarsınız.
Bridgetgillerden olmak öyle komik bir durum değildir yani. Çamur gibi bir ruh halidir. Onların tek bir "marşı" vardır: "Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime!"
Bu "marşı" söylerken filmin başlangıç jeneriğindeki gibi komik haller alabilirler, ama o esnada hiç de komik hissetmezler. Çünkü onlar, "kimseye etmem şikâyet" kılığına girerler!