"Modern", "çağdaş" Türk gençliğinin bekaret manyağı olduğunun, onca kitap okuyup yine de güdük namus anlayışına çakılıp kaldığının ortaya çıktığı araştırmaları hatırlarsınız. Fakat dün Milliyet'te yayımlanan habere göre Türk gençliği nihayet titremiş ve kendine gelmiş. Sibel Kahraman'ın haberine göre, Dr. Erdinç Yazıcı'nın başkanlığında 58 üniversitede yaklaşık 40 bin üniversite öğrencisi üzerinde yapılan araştırmalarda enteresan sonuçlara ulaşılmış. Öğrencilerin kendileri için hayatta en önemli şey olarak belirledikleri şeyin "kendi kendiyle barışık olmak" oluşunu bir kenara bırakıyorum. Zira şahsi kanaatim kendi kendiyle barışık insandan bir şey çıkmayacağı yönündedir. İnsanın kendiyle bir kavgası yoksa gerilimsiz iç dünyasıyla ölür gider. Neyse... Esas konu şu: Artık öğrencilerin evleneceği kişide bulunmasını istediği en önemli özellik ideolojik, politik ve dini tutum benzerliği! Bacak değil, kulak arası! Şahsen merak ettiğim nokta şudur:Memleket gençliği ideolojik uyumdan ne anlamaktadır?Şu kadarı anlaşılabilir:Misal, aklı başında bir şahıs, Tansu Çiller'e oy vermiş bir başkasıyla hakikaten de pek bir şey yapamaz hayatta. Veyahut Cem Uzan'ı ciddiye alan bir adam kısa sürede evin arka odalarından birinde boğulmuş olarak bulunabilir. İlişki dediğin şey nihayet hayatta beraber bir yürüyüşe çıkmışken olup biteni birbirine gösterip eğlenmek, düşünmek, konuşmak, düşünmek ise adam/kadın senin baktığın/gördüğün şeyden hiçbir halt anlamıyorsa... Olmaz yani. Diğer yandan bütün ayrıntılarıyla aynı ideolojiyi kabul etmişlerin de evlilikleri malumumuzdur. Araştırmaya göre öğrencilerin yüzde 36.5'le en büyük dilimi, ideolojik anlaşma bekliyor. Hâlâ bekâret arayan zavallıların yüzdesi ise 12.7. Bir çuvallama değil midir? İnsan bazen çok derin sorularına cevap ararken bir işaretle karşılaşır. Ya da kendinden bile gizlemişsindir de bir işaret aramaktasındır. Böyle zamanlarda niyeyse karşına cevap çıkıverir. Eften püften yerlerde, ehemmiyetsiz ve silik bir şeylerde olabilir cevap. "Corelli'nin Mandolini" filmi de hakikaten öyle pek kayda değer bir film değildi. Yaşlı adam, işgalci askerlerden birine âşık olan ve kafası karışmış kızına hayattan ve ilişkilerden bahsediyordu: 90'larda sökün eden boşanmalar 80'lerdeki sapına kadar aynı sol ideolojiye inanmış insanların çuvallamaları değil midir? Sadece solcular da değildir herhalde. İslami kesimin bu tarafından pek haberimizin olmamasının nedeni herhalde onların kendilerini deşifre etmeye solcular kadar yatkın, istekli olmamasındandır. Yoksa kim bilir o evlerin içinde neler oluyor da ailenin kutsiyeti ve dahi mahremiyeti sebebiyle haberimiz yok. Misal, biri Müslümanlık olayını iyice abartsa diğeri geri kalsa kim bilir neler oluyordur? Neyse... Köklerin karışması Köklerin karışması... Hayatın onunla yapılan uzun bir konuşmaya dönüşmesi. O olmasa senin sesinin boşluğa düşeceğini hissetmek... Mesele budur. Öyle işte. ecetem@hotmail.com "Bütün gece uyanık kalıp onu öpmek istersin. Aşk, geçici bir delilik halidir. Hepimiz öyle ya da böyle bir kez yakalanırız. Mesele, bu hastalık geçince ne olacağıdır. Eğer bu delilik hali geçtikten sonra kökleriniz birbirine ayrıştırılamayacak şekilde karışmışsa işte aşk budur. Sen bu adamla bir gün köklerinin ayrılmayacak bir biçimde karışacağını görebiliyor musun?"