Ece Temelkuran

Ece Temelkuran

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Faşizmi don gömlek bırakan tek bir eylem biçimi vardır. O da gülmektir!
Dün Milliyet'in birinci sayfasında Tiyatro Sanatçısı Murat Batki'nin Kürtçe stand up gösterisiyle ilgili bir haber gördünüz. Batki'nin Kurmanci lehçesiyle yaptığı stand up, Tunceli'de Zazaca konuşulduğu için anlaşılmamış, gösteri Türkçe tamamlanmış.
Yakın bir zamanda Diyarbakır'da, Batki ile ilgili matrak bir hikâye dinledim, bu vesileyle anlatayım. Sivil polisler Kürtçe gösteriyi, her zaman yaptıkları üzere, kendi arşivlerinde saklamak istemişler. Ancak Kürtçe bilmedikleri için yanlarında "sakıncalı" yerleri tercüme etmesi için bir çevirmen götürmüşler. Gösteri başlamış. Polisler kayıt tutmaya hazırlanırken ne olmuş dersiniz? Polislerin çevirmeni yapılan esprilere o kadar çok gülmüş ki gösteriyi Türkçeye çevirememiş. Polislerin "yaban" kaldığı, "yabancı" kaldığı; toplantılarda, eğlencelerde iyot gibi ortaya çıktığı buna benzer çok hikâye var. Siz de biliyorsunuzdur bir tane muhtemelen.

Bugünlerde sık sık genç polislerin "cinnet" getirdiklerini gösteriyor televizyon. Başına silahı dayayan genç adamlar... Ama "cinnet" kelimesiyle örtülen bir şey var. Sanki kendiliğinden olmuş gibi, sanki "Arada bir çıkar böyle çürükler" der gibi bir şey. Oysa öyle değil. Dert daha büyük. Sık sık savunmasız öğrencileri döverken, zam isteyen işçilerin kollarını kırarken, memurların saçlarını yolarken izlediğimiz polisler herhalde kendinden ve kendi algılanışından pek memnun değildir. İnsan sevilmedikçe kötüleşir çünkü. İçi acılaşır insanın. Polisler de insan olduklarına göre...

Geçen hafta emekli polis Sıtkı Öner'in yazdığı, İletişim Yayınları'ndan çıkan "Halkın Polisi Pol-Der Anıları" adlı kitabı okudum. Sigaralı bir tadı var kitabın, bir gün anlatmaya karar vermiş bir eski adamın yağmurlu bir cama daldığında ağzından dökülüvermiş kelimelerin tadı var. Polislerin öğrencileri dövdüğü değil, dövülmekten koruduğu zamanların anıları bunlar. Hâlâ var mı acaba böyle adamlar? Kitabın, 70'li yılların başında kurulan, meşhur, ilerici Polis Derneği'nin (Pol-Der) kuruluşuyla ilgili bölümünde, Genel Başkan Kazım Ulusoy'un yaptığı konuşma herhalde bugünkü polis imgesinden oldukça uzakta:
"Tüm meslek topluluklarının dernek yöneticileri Anayasa'dan aldıkları hak ve görevleri yerine getiriyorlar. Temsil ettikleri kitleler adına bir şeyler yapıyorlar. (...) Biz polisler Türk halkının dışında mıyız? (...) Halk bütününde olduğumuza göre, toplumumuzla birlikte kalkınma zorunluluğumuz vardır. Aksi halde Polis Örgütü olarak ve bu örgütün bireyleri olarak toplum içinde yaşama hakkı tanınmaz bize."
Belki de o "cinnetin polisleri" bu yüzden dayıyorlar başlarına tabancaları: "toplum içinde yaşama hakkı tanınmadığı için" kendilerine. Elinde silahla ve ürkütücü robocop giysileriyle sokakta dolaşabiliyor olabilirler; ondan bahsetmiyorum. Korkutarak yaşayan insanın yalnızlaşmasından bahsediyorum. İçi acı insanların acımasızlaşmasından söz ediyorum...