Ece Temelkuran

Ece Temelkuran

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

* * * Kürt meselesinde bizim dilimiz ne zaman konuşulacak? İnsanın ta kendisinden başlayan, iktidar ve ihtiras hevesleriyle insandan uzaklaşmadan kurulan cümlelerin sahipleri ne zaman çıkacaklar sahneye? Yıllanmış, yıllandıkça demlenmek yerine çürümüş, ekşiyip sirkeleşmiş cümleler ne zaman kalkacak yolumuzdan? Dillerimizin önüne polis kontrol noktaları gibi dikilmiş, panzerler kadar buzdan çelikten bu ezberler ne zaman tükenecek?Tükenmezse zira, yeni çocuklar konuşmayacak. Yeni çocuklar konuşmazsa, insanlar, etekleri yırtık pırtık olmuş eski, bulanık masalların içinde kaybolacak yine. Ölüm bir kez daha, yeni ölümlere güzelleme olarak, iki dilin şiirine de lanetli birer mısra ekleyecek. Siyaset Meydanı'nın "merdane yiğitleri" ağızlarından çıkan sözcüklerin tehlikesini, egoları yarıştırırken olabileceklerin sorumluluğunu görmezden gelirken çocuklar büyüyecek. Çocukların, yeni çocukların dilleri de daha tomurcuk vermeden merdaneler arasında düzlenecek. Merdaneler yeni merdaneler üretecek. Dönün bir bakın kendinize beyler, kendiniz gibi bir tane daha insan gerekir mi bu dünyaya? Siz kendiniz katlanabilir misiniz buna? İyi bakın aynalarınıza! * * *"Siyaset meydanlarına" çıkan "birbirinden merdane yiğitler" birbirlerini eksiltmiyor, birbirlerini güçten düşürmüyor. Merdanelerin ezip geçtiği tek şey üçüncü bir dilin ihtimali sadece. Gençler de alkışladıkça birbirine "çakan" merdaneleri, kendileri ve kendi hayat ihtimalleri de ezilip düzlenip geçiyor merdanenin içinden. Konuşmak isteyen ve konuşamayan gençler, çok muhtemeldir ki, neyin "propagandasını" yapacak olurlarsa olsunlar bu kadar merdane olamazlardı zannımca. Ve nüfusunun yaş ortalaması 26 olan bir ülkede eminim ki onların söylediklerinin daha çok temsil değeri olacaktır yıllanmışlardan. Ali Kırca, programdan sonra dedi ki bana:"Keşke Hakkâri'deki gençleri konuşturabilseydik. O zaman Türkiye gerçeğinin bu programda göründüğü kadar kötü olmadığını göreceklerdi insanlar."Doğrudur. Muhtemelen o uzak toprakların insanları, kafalarının üzerinden her Allah'ın günü savaş uçakları geçerken bile daha barışçı ve daha samimidir, onlar hakkında konuşurken aslında kendi haklarında konuşanlardan. * * *"Bölgedeki iki muktedirden azade bir dil icat edilmeli. Savaşın Kürtçeden, darbenin Türkçeden eksilttiği sözcükler yeniden hatırlanmalı. O sözcüklerle yeni cümleler kurulmalı" dedim programda.Biliyorum, bu toprakların her yerinde savaşta, darbede kırılmış sözcüklerini tamir etmeye çalışan insanlar var. Kürt-Türk meselesine dair kalpten ve hakikatten kurulu "kurşun geçirmez camdan" cümlelerle düşünmeye başlayan insanlar var. Savaşın sadece kapitalizmi ve sonra da emperyalizmi beslediğini, geri kalan herkesi aç ve yoksul, kederli ve yoksun bıraktığını çok iyi bilen insanlar var. Dağ köylerindeki çocukların gözlerine bakınca, bu ülke üzerine herkesin hep birlikte işlediği günahları hatırlayıp ağlayası gelen insanlar var. Bu çocukların yine aynı gözlerle, yine aynı ışıkla doğmadaki inadından sarsılan, sarsılıp kendine ve "ötekine" bakarken kendine gelen, efendi olan, hakikatli ve samimi olan insanlar var. Benim "biz" dediğim onlardır. ecetem@hotmail.com Çarşamba akşamı Siyaset Meydanı'na gitmiş bulunduk. Kürt Sorunu, alt-üst kimlik meselesi ve Şemdinli olayları ile ilgili bir geceydi. Bu yazı, "kocaman" adamlar birbirine "Senin deden böyleydi", "Senin de baban bilmem neydi" diye bağırırlarken, konuşma "Benim bir amcam var, senin bütün sülaleni döver", "O da bi şey mi? Benim bir dayım var, sizin bütün mahalleyi gebertir" kıvamına gelmişken, ben, kendimi bu çürük dilden ve vasatlığın şahikaya ulaştığı anlardan korumak için sustuğum zamanlarda aklımdan geçenler üzerinedir. Diyeceklerimi dedim zaten. Bu yazı, demediklerimdir...