"Kardan adam yapalım/ Burnuna havuç takalım/ Üşüyor bu havada/ Boynuna atkı takalım..."Onlar şarkı söyleyip dönerken söyleyeyim. Burası Ça-Ça. Yani "Çocuklar Aynı Çatı Altında" adlı derneğin gündüz bakımevi projesi. İki katlı, küçük bir evde 40 yakın gönüllünün çalıştığı, 320 çocuğun gelip gittiği anaokulunda uzmanlar gözetiminde, demokratik bir biçimde çocukların belirlediği etkinlikler yapılıyor. Daha önce mahallelerde yapılan anket çalışmasında saptanan ihtiyaçlara göre çocuklar eğitiliyor ve eğleniyor. "Güneş çıkınca ne oluuur?" diye soruyor Helin abla. Cevap veriyorlar: "Karlar eriliiir!" Ortada, beyaz bir örtüye hep birlikte sardıkları arkadaşları kardan adam olmuş, onlar etrafında dönerek şarkı söylüyorlar. Hepsi beş ya da altı yaşındalar: Gönüllü abi-abla projesi kapsamında da 7-14 yaş arasında 100 çocuğa dışarıdan hizmet veriliyor. Gönüllülerle sonra konuşalım çünkü şimdi çocukların dönüşü bitti ve "tahtalı kalemlerle" yapacakları resimlere sıra geldi. Mevlüde mor adamlar yapıyor, hepsi kıvırcık saçlı ve kocaman gözlü. Hatice'nin saçları o mor adamlardan da kıvırcık. Ama asıl önemlisi resim yaparken, iki küçük hanım kafa kafaya verip şarkı söylemeyi seviyorlar. Önce neşelisinden başlanıyor:"O şimdi asker/ Canı neler ister/ Uykuda mevlam/ Beni ona göster."O bitince daha içli, arabesk bir şarkıya geçiliyor. Duyarak okuyorlar, kaşlarını buruştura buruştura:"Yalan oldu, yalan oldu/ Sevdiğim bana uzak oldu." Gönüllüler işbaşında Ve son olarak Diyarbakır'da olaylı günlerde hit olan şarkıyı söylüyorlar:"Karagümrük yanıyor/ Polis beni alıyor/ Karagümrük yanıyor/ Herkes benden biliyor/ Ben suçsuzum diyorum/ Kimse beni duymuyor"Şarkının, olaylardan sonraki sokakta söylenen versiyonu da karışıyor araya:"Halk bankası yanıyor/ Polis benden biliyor!"Daha kelimeleri yarım yarım söylerken çocukların aklına sokakta yaşanan olaylar, o olaylar üzerine söylenen şarkılar sızıyor. Evlerinde neler neler oluyor, sokaklarda neler neler dönüyor ama onlar burada, bir korunaklı ve yalıtılmış alanda kardan adamlar yapıyor, burnuna havuç takıyor.Öteki sınıfta ise beyaz kartonun üzerine sonbaharda düşen yapraklar yapılıyor psikolog İbrahim abi ile birlikte. Süleyman kaşlarını kaldıra kaldıra gülüyor. Seher güle güle konuşuyor. Mustafa voleybola "elibol" diyor. Bir yandan da acayip şekilli yapraklar çiziliyor kartona. Bir Diyarbakır varoşunun ortasında, yalın ayak çocuklar, çocuk gibi davranabilecekleri bu alanda zamanın tadını çıkarıyor. 'Polis benden biliyor' Sonra Mazlum var bir de. Duvarda bir delik bulmuş, sokaktan dayamış ağzını duvara, müthiş bir zekâyla keşfettiği "duvara ses salma" oyununu oynuyor. Mazlum'u zaptedemiyorlarmış, Mazlum da istediği zaman "takılıyormuş" anaokuluna. Ama sabahları öğretmenler gelmeden kapıda bekliyormuş ve onlar binadan ayrılmadan okulun etrafında dolanıyormuş.Psikolog İbrahim abi ve Emin abi onun "üstün zekâlı" olduğunu ama özel eğitim alamadığını söylüyor. Sonra şöyle devam ediyorlar Azize ve Eser abla ile birlikte:"Gönüllüler arasında Türkler de var ama bir iletişim problemi yaşanmıyor. Korucu çocukları, hatta kamuflajlı çocuklar bile geliyor okula ama problem çıkmıyor. Ama buradaki çocuklarla, burada büyümüş, kendi duygularıyla iletişimini koparmamış insanların rehberlik etmesi gerekiyor. Gönüllülerin buradaki çocukların nasıl olağan dışı koşullardan geldiğini, büyürken ne gördüğünü bilmesi ve çocuklar panzerden, köy yakmadan söz edince şaşırmaması gerekiyor." Süper çocuk Mazlum Peki yaptıkları iş, sokaktaki hayata bakınca kendilerine de bazen naif gelmiyor mu? Çocukların büyük gibi davranmak zorunda olduğu alana onları yeniden bırakırken endişelenmiyorlar mı?"Önemli olan iletişim. Kendi sorunuyla başa çıkmayı öğretiyoruz çocuğa, sorununu dile getirmeyi. Yapabileceğimiz şeyler sınırlı elbette. Altı yaşındaki çocuk ailesinde tek çalışansa sen o çocuğa 'Çalışma' diyemezsin, kızar sana 'Ekmek paramla oynuyorsun' diye."Şimdi çocuklar Ça-Ça'da ayaklarını duvara dikip resim yapıyorlar. Resimlerindeki çocuklar hep esmer ve kıvırcık saçlılar... Sokaktaki hayat Daha kuşlar yeni uyanmışken şehri sarıyor o ses:"Şehitler ölmez/ Vatan bölünmez"Diyarbakır, askerlerin idman sesleriyle kalkıyor yatağından:"Ne-mutlu-Türküm- diyene!""Ne-mutlu-Türküm-diyene!"İzmir'de olsa gece yapılacak bir fener alayının habercisi olabilir bu ses; Ankara'da duyulsa, önemli gün ve haftalardan biri olduğu, trafiğin protokol geçişi yüzünden yine sıkışacağı düşünülür. Diyarbakır'da yaşayan, Kürt olan ve neredeyse her sabah bu sesle uyanan insanlar içinse... Diyarbakır'da sabah, Türk olmadıklarını hatırlatıyor uyananlara. "Mutlu" olmadıklarını... Birazdan yolda yine son sürat giden panzerler ve akrep adlı silahlı araçlarla karşılaşacaklarını...Heykellerin iktidar putları, dikta öcüleri olarak dikildiği zamanlardan kalma bir heykel Diyarbakır girişinde. Atatürk, ergen bir erkeğe Diyarbakır'ı gösteriyor. Atatürk öldükten yıllar yıllar sonra yapılan bu heykelde Mustafa Kemal'in kendisi değil ama o heykeli dikenler belli ki burada yaşayanları "ergen" olarak görüyor. Ve devlet aygıtları, burada ergen bir erkek gibi davranıyor; öfkeli, tepkili, "delikanlı." Diyarbakır'da çocuklar bu aygıtlara baka baka büyüyor.Karakterlerimiz, bir bakıma küçükken aldığımız yaralarımızın haritasıdır aslında. Diyarbakır'da yaşayan çocukların aklında, kalbinde nasıl bir harita çiziliyor şimdi? Bu yazı dizisi bunu anlamak içindi. Bundan on yıl sonra, yirmi yıl sonra orada hangi yetişkinlerin bu sorunun tarafı olacağını, nasıl bir taraf olacağını görmeniz için. Bir Kürt nasıl büyür, bir Türkün bunu anlaması gerekiyor. Orada "masum" çocuk arayan bir Türkün nasıl büyüdüğünü de bir Kürdün... Bir Kürt nasıl büyür? Yoksa her derde deva olarak sunulan "diyalog" bir kuru konuşma olur. Eğer hiç kimse bizi olduğumuz yere getiren hikayelerden, durduğumuz yerlere sıkı sıkı tutunmamızı sebep olan psikolojiden söz etmezse karşılıklı sözlerin değişildiği bir tiyatro kurulur. Hakikaten konuşabilmek için herkesin bugün söylediği sözü söylemesine neden olan hikayelerini bilmesi ve anlatması gerekir. Naif bir hümanizm değil bu: Evet, herkesin çocukluğunu biraz hatırlaması gerekir. Diyalog ve hakikat Diyarbakır'da çıkan olaylarda ölen on kişinin ikisi çocuktu. Enes Ata 7, Abdullah Duran 12 yaşındaydı. Çocukların her ikisi de ateşli silahla vurularak yaşamını kaybetti.Gösterilere katılan 7-18 yaş arasındaki çocuklardan 202'si gözaltına alındı. Bu çocuklardan 91'i tutuklandı. İlk günlerde avukatların yaptıkları itirazlar üzerine 34 çocuk, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Şu anda Diyarbakır'da 15-18 yaş arasındaki 57 çocuk, tutuklama kararına itiraz edilmesine rağmen cezaevinde bulunuyor. Müzekkereyle vın vın... Hâlâ devam eden ev baskınlarında önceki gün 8 çocuk daha gözaltına alındı. Başlangıçtan beri gözaltına alınan çocukların tamamına şiddet uygulandığı devlet hastanesi raporlarıyla tespit edildi. Şu anda gözaltında veya tutukevinde bulunanların çoğu öğrenci. Avukatlar hiç değilse öğrenci olanların serbest bırakılmasını istedilerse de henüz bu yönde bir karar verilmedi. İtirazlar devam ediyor. Avukatların büyük gözaltı gününe dair anlattığı hikâyeler arasında biri durumu özetliyor:"Bu çocuklar, "PKK'ye yardım ve yataklık yapmak, halkı isyana teşvik etmek, güvenlik güçlerine saldırıda bulunmak, halkı yağmaya teşvik etmek, kamu binalarına taşlı sopalı, molotof kokteylli saldırıda bulunmak, bankaları ateşe vermekle suçlanıyorlar. Ve üzerinde bu suçların yazılı olduğu tutuklama müzekkeresi ile ellerinde bekliyorlar. Bir baktım aralarından biri kıvırmış kâğıdı, araba gibi tutmuş, 'Vın... Vın...' oyun oynuyor. Durum budur yani." Gözaltı ve şiddet Bu sayfalarda hikayesini okuduğunuz, şiddete maruz kalmış okul birincisi de tutuksuz yargılanmak üzere serbest. Ve bu suçlar isnat edilse de kendisi henüz 13 yaşında!Avukatlar, eğer çocuklara isnat edilen suçlar için dava açılırsa 210 çocuğun müebbet hapisle yargılanacağını söylüyor. Çocuklara müebbet Olayların sebebi olarak gösterilen göç çocuklarıyla ile ilgili olarak henüz kesin sonuçları olan bir araştırma yok. Ama Diyarbakır Göç-Der Başkanı Ahmet Kalpak bize şu bilgileri verdi:Diyarbakır'ın nüfusu 1 milyon civarında. 1992 yılında nüfus 350 bindi. Bu doğal bir artış sayılmıyor. Terörle Mücadeleden Doğan Zararın Tazminine İlişkin yasa çıktıktan sonra köye dönüş için başvuran aile sayısı 32 bin olduğuna göre nüfustaki artışın yüzde doksanını göçle gelenler oluşturuyor. Ailelerin kalabalıklığı göz önüne alınırsa 32 bin sayısını 10 ile çarpmak gerekiyor. 1997 yılından beri Diyarbakır'da zorunlu göç mahalleleri kuruluyor. Diyarbakır'da işsizlik oranı yüzde 70. SHÇEK'in verilerine göre 30 binin üzerinde çocuk sokakta çalışıyor. Her iki çocuktan biri sigara dahil olmak üzere madde bağımlısı. 10 bin gecekonduda 80 bin kişi yaşıyor. Göç yolları döner mi tersine? ecetem@hotmail.com BİTTİ