YazarlarEcevit'in ABD gezisi: "Ne kar, ne zarar"

Ecevit'in ABD gezisi: "Ne kar, ne zarar"

11.10.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ecevit'in ABD gezisi: "Ne kar, ne zarar"

Ecevitin ABD gezisi: Ne kar, ne zarar


Başbakan'ın Amerika gezisi sırasında ben de Türkiye için gönüllü bir lobi kuruluşu görevi yapan "Türk - Amerikan Dernekleri Kurulu"nun 20. yıllık genel kurul toplantısına katılmak için Washington'daydım. Bu bakımdan, Sayın Ecevit'in resmi görüşmelerini yakından izleyen siyasi, ekonomik ve akademik çevrelerle temas etmek ve değerlendirmelerini "ğrenmek imkanına sahip oldum.
Eski bir diplomat, Türkiye uzmanı ve siyaset bilimcisi olan Amerikalı bir dost, gezinin sonuçlarının "ne kar, ne zarar" (no gain, no loss) şeklinde nitelenmesinin isabetli olacağını belirtti ve şöyle devam etti:
"Clinton yönetiminin utanması lazım. Bu kadar ümit verdikten sonra Ecevit Washington'dan tamamen eli boş uğurlandı. O kadar sözü edilen depreme ilişkin yardım paketi bile boş çıktı. Türkiye'ye sağlanan yegane imkan 118 milyon dolarlık tekstil kotası artırımı oldu. Bu cılız jeste de New York Times'ın 'Türklerin eli boş kaldı' diyen makalesinin Beyaz Saray'da yarattığı sıkıntı üzerine son dakikada başvuruldu... 'Stratejik ortağım' diye övdüğü ülkeyi iş maddiyata gelince bu denli hafife alan Clinton şimdi hangi yüzle Avrupa Birliği'ni Türkiye ile ilişkileri konusunda eleştirebilecek?"
IMF ve Dünya Bankası çevreleriyle temaslarım da, gezinin "Türkiye'nin ekonomik kredibilitesini uluslararası mali kuruluşlara tescil ettirip nakit akışını sağlamak" amacına ulaşamadığını ortaya koydu. Bu çevrelere göre:
"Beklenenin aksine, Ecevit'in Clinton'la görüşmesi, Türkiye açısından kritik önemdeki ekonomik ve mali sorunlara hiçbir açıklık getirmedi. Ecevit'in, IMF ve Dünya Bankası başkanları ile temaslarından da herhangi bir somut sonuç çıkmış değil. IMF, 'stand - by' konusundaki kararını Türkiye'nin 2000 yılı bütçesinin ortaya çıkmasından sonraya bırakıyor. % 12'nin üstündeki kamu kesimi açığının aşağıya çekildiğini görmeden bir taahhüt altına girmeyecek. Tahkim ve sosyal güvenlik alanında atılan adımlar çok önemli, ama yetmiyor. Ankara'nın önünde daha tarım destekleri ve makro dengeleri sağlama gibi çetin sorunlar var."
Bu arada, yukarda sözünü ettiğim Amerikalı dost, "ABD garantili tahvil" konusunun perde arkasının da Türk basınına yansıdığından çok daha değişik olduğunu söyledi. Başlangıçta Türk tarafı, ABD'den beş milyar dolarlık borç garantisi istemiş. Türkiye'nin kredi reytingi dikkate alındığında Kongre'nin bu borcun % 20'si kadar bir meblağı, yani bir milyar doları garanti olarak tahsis etmesi gerekecekmiş. Ankara, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye deprem nedeniyle yaptığı insani yardım düzeyindeki bu miktarın Clinton yönetimi tarafından da sağlanabileceğini umut etmiş. Ancak, Amerikalı yetkililer, Kongre liderleriyle temastan sonra Ankara'ya, "garantili borç miktarı olarak 750 milyon dolar düzeyini geçemiyoruz. Bu miktar için Kongre Türkiye'ye garanti olarak 150 milyon dolar tahsis edecek" deyince, "tam bir düş kırıklığına uğrayan Ecevit hükümeti" talebinden vazgeçmiş. Tabii, Ankara'nın tepkisinin arkasında "150 milyon için Kongre'nin ağzının kokusu çekilmez" düşüncesi de varmış...

Eski dostlar

ABD'de görev yaptığım yıllardan edindiğim Amerikalı dostlarla bir akşam buluştuk. Önceki yönetimlerde üst düzey sorumluluklar taşıyan ve halen ya araştırma kurumlarında (think tank), ya da özel kesimde önemli görevlere sahip bulunan bu kişilerin gözlemleri şöyle:
"Cilanton'ın Beyaz Saray'da Ecevit'e söylediği yaldızlı sözler boş değil. Türkiye, Amerika açısından kritik önemde stratejik bir ülke. Yönetim, şu sırada Türkiye'ye kayda değer bir yardım yapmak arzusunda. Ancak, Atina, Türkiye'ye yakınlaşır ve AB içinde tutumunu yumuşatır görünürken, bir taraftan da ABD'nin Türkiye'ye Kıbrıs konusunda baskı yapmasını istiyor. Önümüzde başkanlık ve Kongre seçimleri olduğundan hem yönetim, hem de Kongre, Yunan lobisinin baskılarına son derece duyarlı. Clinton, bu yüzden Yunan lobisini ve Atina'yı kışkırtmaktan çekiniyor ve Türkiye için ciddi boyutta bir yardım paketi oluşturmak için Kongre'ye gitmekten korkuyor. Oysa, yönetim, Kongre'de Türkiye'nin çıkarları için mücadele etmeye cesaret edemediği sürece ne Türk - ABD ilişkileri istikrar kazanır, ne de 'stratejik ortaklık' kavramı anlam kazanır."
Gezinin gerçek bilançosu bu minvalde... Bu bağlamda, bazı k"şe yazarlarının, tekstil kotalarının 118 milyon dolar artırılmasını başarı olarak nitelemelerinin tam bir cehalet örneği olduğunu belirtmeliyim.
Çünkü, Türk - ABD ticari ilişkileri yıllardan beri ülkemiz aleyhinde büyük açıklar veriyor. Bunun bir nedeni de ihraç ürünlerimize ABD'nin haksız kısıtlamalar uygulaması. Örneğin, 1998'de ABD'den ithalatımız 4.043 milyar dolarken, ihracatımız 2.229 milyar dolar düzeyinde kaldı. 1990 - 98 yılları arasında ABD'yle ticaret açığımızın toplamı ise tam 15 milyar 869 milyon dolar.
Anlayacağınız, Türkiye, Amerika'nın diğer ülkelerle ticaret açığını bol keseden finanse ediyor. Öte yandan, aynı Türkiye, askeri yardım kredilerinden ABD'ye olan 6 milyar dolar borcu için % 10.7 oranı üzerinden faiz ödemek durumunda bırakılıyor.
Oysa, ABD Mısır'ın bu tür borçlarını bir kalemde silivermişti. Hani, nerede kaldı şu tantana ile ilan edilen stratejik ortaklık?



Yazara E-Posta: selekdag@milliyet.com.tr

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler