Geçen gün (10 Ocak) Çalışan Gazeteciler Günü kutlandı. Bazı dostlarım mesaj gönderip, beni de kutlamışlar. Çok memnun oldum. Sonra da ne kadar gazeteci olduğumu düşündüm.
Köşe yazarlığının, gazetecilikle ilişkisi tartışmalı bir konu. Ama köşe yazıları yorum, bilgi ve haber de içerince bir yönüyle gazeteciliğe dahil görülebilmektedir.
Milliyet Ege’de 2002’de yazmaya başladım. Amatörce sürdürülen on yıllık bir serüven. Bu süre içinde gazetecilik hakkında hep, “ne içindesin çemberin, ne de dışında” duygusuna sahip oldum.
Yaşadığım tecrübe ve gözlemlerim, gazetecilik hakkında bazı kanaatlerimin oluşmasına neden oldu. Bu kanaatler dışarıdan bakanlara nazaran biraz daha zengin gözlemlere dayanmakta, ama bu mesleği yaşayanlarınkinden de fakirdir kuşkusuz.
Birçok meslekte olduğu gibi, gazetecilik de, çağın gelişmelerinden etkilenmiş bir alandır. Sektörün yaşadığı sorunların büyük bir bölümü, önemli ölçüde, piyasanın her şeyi metalaştırması sürecinin sonucu.
Gazeteciliğin endüstrileşmesi, bu mesleğin sadece gazetecilik olarak yapılmasını ciddi derece güçleştirmiştir. Yani beylik ifade ile bir süredir “gazetecilik artık sadece gazetecilik değildir”.
Peki geleneksel ve belli ilkeler çerçevesinde tanımlanan gazetecilikle kıyaslandığında bugün gazetecilik ne gibi bir kriz yaşamaktadır? Bu konuda, birbiriyle bağlantılı birkaç dönüşümden söz edebiliriz.
Gazeteciliğin tarafsızlık ve kamu yararı gözeten yönü oldukça gerilemiştir. Piyasa ve iktidar ile olan ilişkiler bu mesleğin, diğer birçok meslekte olduğu gibi ciddi düzeyde yozlaşmasına neden olmuştur.
Popüler kültür çağının gazeteciliği, halkı bilgilendirmeden çok yönlendirme ve ilgilendirme eğilimine girmiştir. Artık neyin doğru olduğundan çok neyin ilgi çekeceği daha önemli hale gelmiştir.
Gazetecilik mesleğindeki hiyerarşi, muazzam derecede derinleşmiş, çalışanlar arasında gelir ve statü açısından uçurumlar meydana gelmiştir. Muhabirlik, eski önemini kaybetmiş ve bu alanda çalışanlar iş güvencesizler ordusuna eklenmiştir.
Piyasalaşma ve popüler kültür endüstrisi, gazeteciliği de merkezileştirmiş ve yerel gazetecilik eski önemini kaybetmiştir. Gazeteciliğin ve haberlerin merkezi İstanbul olurken, diğer şehirlerdeki gazeteler, ancak bu merkezin şubeleri olarak var olma mücadelesi verebilir hale gelmişlerdir.
Kültür, sanat ve spor alanında olduğu gibi İzmir, gazetecilik de bağımlı hale gelmiş ve yerellik gücü eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde zayıflamıştır. Ulusal basın-yerel basın ayrımında, “ulusal”ı İstanbul temsil ederken, İzmir basını, yerellik konusunda eski güzel günlerini arar gibi...