Türkiye’de, hergün medya gündemini tutan bir Fenerbahçe, ligde klasmandan kopunca, kaçınılmaz şekilde beliren sıkıntı da, sahada oynanan futbola yansıyordu.
Beş futbolcu kadro dışı kalınca, eldekilerle yapılan bir on birin, eski Fenerbahçe’den daha aydınlıklı olması nasıl beklenebilir ki? Bildiğiniz gibi, zayıf takımlar önünde, tesirsiz alanda bol bol pas gösterisi yapan Fenerbahçe, cılız Altay önünde, yine aynı top çemberini çevirip durmaktaydı...
Kendi sahasında daha çok adam bulundurarak, defans anlayışını güçlü tutmaya çalışan Altay, kendi deplasman hesaplarında çok haklıydı... Ancak Fenerbahçe’nin rakibi eksiltme çıkışları, yine plansız yavaş bir şablonla dönüp durmaktaydı...
Halbuki Ali Güneş, Mustafa Doğan, Erhan Albayrak gibi bu haftaki on bire direkt girmiş isimler, çok da iyi niyetle ve canla - başla koşuşuyorlardı sahada. Ama Fenerbahçe’nin, kazanma bilgileri çok zedelenmiş şablonsuzluğunu kırabilmek mümkün müydü ki?
Fenerbahçe’nin yıllardır kaybettiği ve arayıp durduğu önemli faktör; maç kazanma planları ve kendine has futbol stiliydi son yıllarda... Öyle maksat taşımayan yan paslar, "top benden gitsin angaryacılığı"yla yapılan kısa paslar, Fenerbahçe’ye nasıl gol veya goller getirsin ki?
Rebrov - Vladimir gibi, Fener’e cankurtaran! gibi transfer edilen uç adamları, asla rakibin son adamlarına yaklaşıp, kendilerine direkt paslar beklemiyorlardı. Sürekli tesirsiz alanlarda dolaşıp, rakibe pres yapıyorlar veya topsuz oyuna iştirak ediyorlardı akıllarınca... Yani Fenerbahçe, kazanmaktan çok "oynamış olmak" için vakit geçiriyordu, adeta Altay önünde.
İleride yalnız oynayan Sinan’ın attığı golün yanında, Altay hücuma birkaç çabuk adam daha çıkarabilse, gecenin "En Fenerlisi" Rüştü’nün dahi gelecek gollere çaresiz kalması kaçınılmaz olurdu.
Özetlersek; bu Fenerbahçe "yalan futbol" oynuyor. Korkarım gelecek haftalarda da, maksatsız kalmanın acı gerçekleri, Fenerbahçe’deki skorları daha da bir sarıp - sarmalamasın.