Hemen hepimizin farkında olduğu gibi, cezaevlerinde korkunç olaylar yaşanıyor. Jandarma ve polis müdahaleleri sonucu 1995 yılında 11; 1996 yılının ilk üç ayında 4 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirdi. 24 Eylül 1996'da Diyarbakır cezaevinde 10; 26 Eylül 1999'da Ankara Merkez Kapalı (Ulucanlar) cezaevinde 10 tutuklu öldü. Yapılan otopsi incelemeleri sonunda tüm bu ölümlerin "sert cisimle başa vurulması nedeniyle beyin kanaması ve iç kanama, kafatası kemiklerinin kırılıp çökmesi, vb." nedenlerle meydana geldiği tesbit edildi.
Son olarak 5 Temmuz günü Burdur cezaevinde bir hükümlünün kolunun koparıldığı, bir hükümlüye tecavüz edildiği ve 3'ü ölümcül olmak üzere 61 hükümlünün yaralandığı operasyondan sorumlu olan görevliler hakkında Adalet Bakanlığı soruşturma başlattı. Saldırıya uğrayan hükümlülerin avukatları Burdur cezaevindeki operasyonun, "F Tipi cezaevlerine gerekçe hazırlamak" amacıyla düzenlendiğini iddia ediyorlar.
"F Tipi" cezaevleri, Adalet Bakanlığı'nın Kocaeli, Tekirdağ, Edirne, İzmir, Sincan, Bolu, Adana ve Kandıra'da inşa ettirmekte olduğu ve önümüzdeki 1 - 2 yıl içinde devreye girmeleri beklenen "Yüksek Güvenlikli Cezaevleri". Bunların yasal dayanağı, Terörle Mücadele Kanunu'nun 16. maddesi, 4422 sayılı "Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri (yani mafya) ile Mücadele Yasası" ve İnfaz Tüzüğü'nün "Tehlikeli Suçların Cezalarının İnfazı" ile ilgili hükümleri. TMK'nun 16. maddesi şöyle diyor: "Bu kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olanların cezaları tek kişilik veya üç kişilik oda sistemine göre inşa edilen özel infaz kurumlarında infaz edilir... Bu kanun kapsamına giren suçlardan tutuklananlar da gösterilen şekilde inşa edilmiş tutukevlerinde muhafaza edilirler."
Mevcut cezaevlerinde uygulanmakta olan "koğuş sistemi"ni hemen kimse savunmuyor. Koğuşların "hapisane ağalığı"nı doğurduğu, tutukluları diğer tutukluların her türlü saldırısına karşı korumasız bıraktığı, cezaevlerini birer "suç okulu" haline getirdiği ve bu kurumlarda disiplini uygulanamaz kıldığı biliniyor.
Buna karşılık başta Türkiye Barolar Birliği olmak üzere hemen bütün ilgililer "F Tipi" cezaevlerine en fazla 2 kişiyle birarada yaşayabilecek tutuklu ve hükümlülerin tecrit olacakları; bu tür "yalnızlaştırma"nın kişilerin ikinci kez cezalandırılması anlamına geleceği; cezaevlerinde yaşananlar dikkate alındığında hükümlülerin güvenliğinin iyice azalacağı, vb. gerekçeleriyle karşı çıkıyorlar.
Baroların talebi, F Tipi cezaevlerinin yasal dayanağı olan TMK'nun 16. maddesinin yürürlükten kaldırılması ve inşa halindeki cezaevlerinin mimari planlarının, tutuklu ve hükümlülerin birbirleriyle dertleşebilecekleri; sıkıntılarını paylaşabilecekleri; birlikte
yemek yiyip televizyon seyredebilecekleri ortak yaşam mekanlarına sahip olabilecekleri şekilde yeniden tasarlanması.
Cezaevlerinin "disiplin sağlanması mümkün olmayan suç okulları" olmaktan çıkarılmasının alternatifi, herhalde buralarının "ruh hastası üretme merkezleri" haline çevrilmesi olamaz. Baroların "F Tipi" cezaevleri ile ilgili kaygı ve önerileri mutlaka dikkate alınmalı.
Yazara E-Posta:
salpay@superonline.com