Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye demokrasi alanında başarılı bir sınav vermiyor. İleriye gitmek ya da güçlenmek yerine, demokrasimiz durağanlık içinde.
Türkiye: Özgürlükler Evi’nin senelik yaptığı Demokrasi sıralamasında, özellikle Özgürlükler ve Siyasal Haklar alanlarında, 7 üzerinden 3.5 puan alabiliyor;
Economist dergisinin, Demokrasi sıralamasında, 167 ülke içinde 89’uncu sırada;
Dünya Adalet Projesi’nin, Hukuk Devleti sıralaması içinde, Temel Hak ve Özgürlüklerin Korunması alanlarında, 97 ülke içinde 76’ncı sırada ve Hükümet’in sorumluluğunu yerine getirmesi alanında da, 86’ncı sırada;
Birleşmiş Milletler kuruluşu UNDP’nin İnsani Kalkınma sıralamasında, 169 ülke içinde 83’üncü sırada;
Cinsiyet Eşitsizliği sıralamasında, 138 ülke içinde 77’nci sırada ve Yale Üniversitesi Çevre Koruma Performansı sıralamasında, 132 ülke içinde 109’uncu sırada; zayıf performans gösteren ülkeler içinde yer alıyor.
Dolayısıyla, dönüşen, ekonomi ile dış politika alanlarında aktif ve küreselleşen Türkiye olgusu, demokrasi ve insani kalkınma alanlarına yansımıyor. İlerleme ve güçlenme gereksiniminde olan, “sınırlı, melez, otoriterleşme eğilimleri içeren” bir demokrasimiz var.

Dış politika zikzaklı
Benzer bir biçimde, özellikle Suriye sorunuyla birlikte, dış politika alanında da zikzaklı bir performans gösteriyoruz. Türkiye, bölgesel ve küresel ölçekte önemli bir ülke. Bölgesel ve küresel istikrar ile barış için, kendisinden beklentiler çok. Türkiye, barışa katkı veren, sorun çözme ve uzlaşma sürecinde etkili ve yapıcı rol oynayabilen bir ülke olabilir. Bu potansiyeli var. Türkiye’nin bu rolüne gereksinim de var. Ama, Suriye’de, Irak’ta, Ortadoğu’daki gelişmelerde, diğer bölgesel süreçlerde, bugün Türkiye, mezhepçi olmaktan ülkelerin içişlerine karışmaya kadar uzanan gereksiz eleştiriler alıyor. Kabul edelim, dış politikada Türkiye istediği sonuçları alamıyor ve istediği etkiyi yaratamıyor.

Türkiye-AB ilişkilerini canlandıralım
Özellikle demokrasi ve dış politika alanında yaşadığımız sorunların çözümü, hatta, ekonomi alanındaki başarının sürdürebilir olması için gerekli koşul, Türkiye-AB ilişkilerini yeniden canlandırmak. Çünkü, 2000-2005/6 döneminde çok net gördüğümüz gibi, AB çıpası ve bu çıpanın güçlü ve işlevsel olması, Türkiye’nin yararına. Türkiye’yi, reform, iyi yönetim ve demokrasi hattında tutuyor.
Biliyorum, Türkiye-AB ilişkileri durdu. Artık ilgi de uyandırmıyor. Ama bu durumda, hem Türkiye, hem AB zarar görüyor. Türkiye-AB ilişkilerini canlandırmalıyız. Bu, her iki aktör için de çok faydalı olacak. Ama, nasıl?
Brüksel’deyim. Tam da bu konuyu konuşuyoruz. 2013 Ocak’ta, Avrupa Birliği dönem başkanlığını İrlanda alacak. 2013 Şubat ya da mart ayı içinde, Fransız Cumhurbaşkanı Holland Türkiye’ye gelecek. Brüksel’in etkili düşünce kuruluşlarından GMF’in kıdemli uzamanı Sir Michael Leigh, “2013’te, veto görmüş bölümlerden bazılarında vetoların kaldırılmasıyla, tam üyelik müzakerelerinde makul ama önemli bir canlanma olacağını” söylüyor. Avrupa Birliği Genişleme Ofisi’nden yetkili birisi, “Bu yılın sonuna kadar, Türklere uygulanan vizelerde liberalleşmeye gidecek anlaşma imzalanabilir” diyor. Önemli düşünce kuruluşu CEPS’in Başkanı, Daniel Gross, “Avrupa ekonomik krizden çıkacak, umutluyum” diyor, ama ekliyor, “AB hala bölgesel ve küresel sorunlara, büyük güçler kadar katkı veremeyecek küçük güç olarak kendini görüyor, o nedenle de içine kapanıyor; Türkiye-AB ilişkilerinin canlanması için ilk adım Türkiye’den gelmeli”.
Kemal Derviş de benzer düşüncede; “Türkiye ilk adımı atabilir, doğru ve işlevsel bir ‘tam üyelik kavramı’yla, Türkiye-AB ilişkilerini karşılıklı yarar temelinde yeniden canlandırabilir” diyor. Ve Avro ekonomik bölgesinde olmayan ama AB’nin tüm karar alma kurumlarına ve süreçlerine katılan bir ‘farklılaşmış tam üyelik perspektifi‘ üzerine çalışmamızı öneriyor. “Böyle bir çalışma, Türkiye’nin tam üyeliğini hızlandırabilir, buna inanıyorum” diyor.
AB çıpası Türkiye için çok önemli. Türkiye’nin küresel sulardaki ve demokrasi denizindeki seyrinin doğru yörüngede olmasına önemli katkı veriyor. Türkiye-AB ilişkileri üzerine, her iki taraf için de yeni akıla gereksinim var. Bu köşede, bu tartışmayı yapmaya yine döneceğiz.