Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

...”Tarık Akan öldü...” gerçeklikten kopuk bir cümle gibi dururken, sosyal medyada küfürler ardı ardına sıralanıyor. Cehennemde yanacak olmasından, “geberip gittiğine” kadar uzanan yaratıcı bir nefret listesi...

Ayrık otu ve 600. hafta


“Tarık Akan öldü...”
“Hangi film?” diye yanıt veresi gelirken insanın, yani öylesine gerçeklikten kopuk bir cümle gibi dururken kuru haber başlığı, ardı ardına sıralanıyor sosyal medyada küfürler.
Cehennemde yanacak olmasından, bir Allah düşmanının eksildiğine, Gezi’de teröristlere destek verdiğinden, “geberip gittiğine” kadar uzanan yaratıcı bir nefret listesi.
Nefret ettiğin kişi de olsa ölen, susma terbiyesini gösterememe ülkesi.
Sevenlerinin mesajları geliyor ardı ardına.
Yeşilçam’ın en yakışıklı abisinden, çocukluk aşkına, madenci dostundan, Yılmaz Güney yoldaşlığına, Damat Ferit’ten Seyit Ali’ye, pehlivandan Yeke kişiye...
“Şenlik bitti” diyor bir mesaj, “Habamam Sınıfı bir eksildi” diyor bir diğeri.
Biri, “İlk kez sesimiz olmuştu” diyor Yol’a selam çakarak.
Bir başka tartışma başlıyor ardından.
“Ya son zamanlarda söyledikleri...”
***
Arjantin’de Plaza del Mayo Anneleri, 2000. kez toplandı meydanda.
30 Nisan 1977’de ilk kez 14 kadın beyaz tülbentleriyle gelmişti hükümet binasının karşısında yer alan Plaza Del Mayo Meydanı’na.
Çocuklarını gözaltına alıp kaybeden cunta yönetimine hesap soruyorlardı, cuntanın en güçlü olduğu anda.
En önde yürüyen Azucena Villaflor haykırıyordu: “Çocuklarımızı geri verin.”
Her perşembe gelmeye devam ettiler.
Daha 3. hafta tahtalarla dayak yiyen kadınlardan bazıları içlerine sızan ajanlarca öldürüldü.
1983’te, yani cuntanın son bulduğu tarihte, ilk mezarların açılmasını sağladı mücadeleleri.
Ancak o kadar çok öldürmüşlerdi ki mücadele bitmedi.
Geçtiğimiz ağustosta, anneler, artık yaşları 80’e yaklaşsa da 2000. kez meydandaydı, ellerinde beyaz tülbentleri.
***
Aynı yıllarda Türkiye’de de askeri darbe gerçekleşmişti.
Tarık Akan, yurtdışında yaptığı konuşmadan dolayı bazı gazetelerde hedef gösterilmiş, hakkında tutuklama kararı verilmişti.
Türkiye’ye döner dönmez gözaltına alındı.
Yıllar sonra kitabında anlattı:
“Önümüzdeki araba, içindeki dört kişiyle sivil plakalı beyaz bir Renault’du... Sıkıntı bastı. Sakinleşmek için yinelediğim sözler anlamını yitirmişti, kötümserliğe teslim olmuştum. Hiç kimse konuşmuyordu. Ben bir şeyler söyledim sonunda; kısa sorular. Yanıtlar da çok kısa oldu. Onlara sigara tuttum. Hepsi aldılar. Havayı biraz yumuşatmak istiyorum; ‘ben size iyi davranıyorum, siz de bana iyi davranın, demeye getiriyordum.’ Olmaz ya, olsun istiyordum.
*
“Hücreye yeni bir çocuk getirdiler. Abisinin yerine gözaltına alındığını söylüyordu.
- Abin kimmiş lan?
- ‘Mehmet Şener, Ağca’ya silah veren’ dedi çocuk övünerek. O ana kadar çocuğu çiğ çiğ yiyecekmiş gibi bakan polisin tüm hırsı tükenmişti.
Ben girdim araya öfkeyle... Çenemi tutamadım, ettim lafımı:
- Ben bu faşistle kalamam, beni başka bir yere...
Mideme bir yumruk yedim. Ayaklarım yerden kesildi. Neye uğradığımı anlayamamıştım. İki üç tekme de yerde yedim. Kafamı kolluyordum. Küfrün bini bir para tabii...”
***
Gözaltından ve cezaevinden sağ kurtulup beraat etti Tarık Akan.
Bazıları o kadar şanslı değildi.
Tıpkı Arjantin’deki gibi darbe bitse de öğrettikleri devam etti.
Gözaltında kayıplar, işkencede ölüm.
Ve 1995’in 27 Mayıs’ında Galatasaray Lisesi’nin önüne 20 kadın geldi.
Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç ve Süleyman Yeter’in işkencede öldürüldüğü mart henüz bitmişti.
Coplanmalarına, kovulmalarına, yerlerde sürüklenmelerine rağmen kadınlar, erkekler, çocuklar bundan sonra her cumartesi oradaydılar.
Kiminin ömrü bugüne yetmedi.
12 Eylül’den bu yana çocuğunu bulamayan Kiraz Şahin öldü, Meryem Bulut Ankara’daki Barış mitinginde IŞİD tarafından öldürüldü, Berfo Kırbayır simgeleşmesine rağmen artık cuntacılar tarafından öldürüldüğü kesinleşen oğlunun cenazesine erişemedi.
Anneler, kardeşler, abiler, babalar öldü, Cumartesi Anneleri hep adalet aramaya devam etti.
Zira çok uzun, 12 Eylül’den bugüne kayıp ve faili meçhul listesi.
***
12 Eylül’ün işkenceyle yoğurduğu Tarık Akan uğurlanacak bugün.
Kendisine çok yakın hisseden insanlar sarsılarak üzülmüştür muhakkak son dönem bazı sözlerine.
O üzülenleri, bir ton hakaret saydırıp, ölmeye ikna etmeye çalışmayıp, suçlamadan anlayanlar da vardır.
Uzak hissedip ölüme saygıyla susanlar da.
Tam yüreğinden üzülüp, bütün bir mücadelesine saygı duyulmasını isteyenlere saygı duyanlar da vardır.
Bir yerlerde hâlâ adil bir yarını inşa edebileceğini düşünen insanlar vardır değil mi?
En anlayacağını düşündüğün anlamasa da ölümlerin, haksızlığın anlaşılabilmesi umudu da vardır.
Filmlere inananlar vardır hâlâ mutlaka.
Gördüğü işkencenin, kimsenin yüzünü batıdan başka yöne dönmediği zamanlarda doğudan bir çığlık gibi yükselmesinin, aşka ve saflığa inandırmasının, Fenerbahçe’yi tutmasının, diğer takımları tutmasa da üzmemesinin hatırına, ezilmişin tarafında olmayı seçmesinin, ayrık otu olmasının hatırına, insanın geçmişle bağını kopartan bir ölümün üzerine o ülkenin derin çatlaklarını konuşmamak imkânı vardır.
Zira birlikte çay içebileceğini bilmenin büyük hatırı vardır.
***
Cumartesi Anneleri, 600. kez Galatasaray Meydanı’na gelecekler önümüzdeki cumartesi.
Ellerinde pankartlar, uzaktan bakan kimilerinin dilinde yine nefret cümleleri.
Çocukları öldü, çocukları kaybedildi.
Ama korkmadan arıyorlar, korkmadan soruyorlar, korkmayacaklar.
Ve birlikte olabilmenin yolu, anlamaktan geçiyor adaletsizlikleri.
“Olmaz ya, olsun istiyorsun.”
Kimse olmadığında da oradaydı Plaza Del Mayo’dan Galatasaray Meydanı’na uzanan beyaz tülbentler.
Önümüzdeki cumartesi de 600. kez orada olacaklar.
Hâlâ filmlere inanan, hâlâ kötülükle, intikamla, nefretle değil işte o saf filmlerdeki adaletle yarınların olabileceğini bilen anneler ve acı türküleri.