Avrupa Birliği'ne inanmayanlar, Türkiye'nin Avrupa Birliği projesinin önemini umursamayanlar Kıbrıs sorununu çözemezler. Kıbrıs'ı kullanıp Türkiye'nin Avrupa yolunu kesmeye çalışırlar, o kadar.
Önce bunu yazın bir kenara.
Peki, Kıbrıs'ta seçim neydi?
Halk niye sandığa gitti?
Tek yanıtlıdır bu soru da:
Kıbrıs'ta çözüm oylandı.
Annan planı oylandı.
Sonuç ne çıktı?
Yüzde 51 evet, 48 hayır!
Denktaş mı kazandı?
Bir seçim döneminde AB yanlıları oylarını yüzde 20 artırırken, statükocular yüzde 17 geriledi.
Denktaş mı kazandı?
Kıbrıs'ta olsun, Türkiye'de olsun statükocular mı kazandı? Hayır. Düş kırıklığına uğradılar. Oysa tümü sonuçtan çok emindi. Son dakikaya kadar oy çoğunluğunu çantada keklik sanıyorlardı.
Olmadı.
Ama çabuk toparlandıkları görülüyor. Böyle zamanlarda olduğu gibi derhal kuzu postuna büründüler. Ağızlarından bal damlamaya başladı. Şimdi uzlaşma şarkıları söylüyorlar.
Hiç değişmediler.
Daha düne kadar Annan planı hakkında olumlu laf edenleri 'vatana ihanet'le suçlayan sanki onlar değil. Kıbrıs'ta çözüm açısından bu planın masada olmasını savunanları 'satılmışlık'la damgalayan sanki onlar değil.
Hiç değişmez bu film.
Adaptasyon becerileri harikadır.
Fakat, çözümü çözümsüzlükte arayan bu kafayla Kıbrıs sorunu çözülemez. Türkiye'nin Avrupa Birliği yoluna inanmayan bu 'statükocular'la Kıbrıs'ta bir yere gidilemez. Sadece çıkmaza saplanılır.
Örneğin hala Denktaş'la Mümtaz Soysal görüşmeci olarak masaya mı oturacaklar? Türkiye'nin AB üyeliğine zerre kadar inanmayan, önemini umursamayan Denktaş Bey'le, ekonomide devletçiliğin Türkiye'de tarihe gömülmesini ve pazar ekonomisine geçilmesini karşı devrim görecek kadar bir başka dünyada yaşayan 'Mümtaz Soysal kafası'na mı teslim edilecek Türkiye Cumhuriyeti tarihinin 1 Mayıs 2004'e kadarki en kritik dört ayı?
Nedir AB?
Türkiye için ne anlama geliyor? Dışişleri Bakanlığı eski müsteşarlarından Büyükelçi Özdem Sanberk'in şu satırlarının altı çizilebilir:
"Türkiye'nin her yıl 700 bin gencine iş bulması gerekiyor. Bu da her yıl yüzde 6 oranında büyüme hızı demek. Bu hızı yakalamanın tek yolu yatırımdan geçmekte. Yani yerli ve yabancı sermaye yatırımları için uygun koşulların sağlanabilmesinden...
Bu koşulları, bizde sanılanın aksine, ekonomi değil hukuk sağlıyor. Yirmi birinci yüzyıl standartlarında temel haklar, özgürlükler ve hukuk devleti olmadan refaha erişmek mümkün olmuyor. Refaha erişmeden güvenlik de sağlanamıyor. Çünkü sürdürülebilir güvenlik ancak müreffeh ülkelerde mümkün.
İşleyen bir demokrasi, adil ve süratli yargı, hukuk devleti, mali disiplin, sağlıklı makro ekonomik yönetim... Bunların hepsi AB üyeliğinde ve AB'ye katılma sürecinde var." (Radikal, 10.12.03)
AB'nin önemi burada yatıyor.
Ancak, aş ve iş sorununa ömür boyu kafası basmamış olanlar, her yıl 700 bin genç insana işyeri açılmasının nasıl gerçekleşeceğine akıl erdiremeyenler, Türkiye'nin AB projesinin önemini elbet anlayamazlar. Anlayamadıkları için de Kıbrıs'ta çözüm onlara vız gelir tırıs gider.
Bu nedenle de, Kuzey Kıbrıs'taki gibi 200 bin kişilik nüfusun 70 binini devletten maaşa bağlayan düzene sahip çıkmayı vatan sevgisi sanırlar. Düzen değişikliği isteyenleri de vatan hainliği ile damgalamaya kalkışacak kadar gülünç duruma düşerler.
Geçelim.
Kuzu postuna bürünen kurtlarla Kıbrıs sorunu çözülemez, olsa olsa yeni çıkmazlara sürüklenilir.
Tekrarlayalım:
AB'ye inanmayan Kıbrıs'ı çözemez!