Avrupa'yla köprüleri atmak mı?.. Hasan CEMAL Yedi düvele meydan okunuyor. Formdayız yine. Cenk havaları çalınıyor. Neredeyse cümle aleme savaş ilan edeceğiz. O malum ateşli üslup yine uç vermiş durumda.
Baksanıza:
"Avrupa çok oldun!"
"Bir hançer daha!"
"Avrupa bizi aldattı!"
"Zillet!"
"Yeme bizi Avrupa!"
"Ecevit'ten Avrupa'ya rest!"
"Bardak taşıyor!"
"Dünya Avrupa'dan ibaret değil."
"AB'ye Kıbrıs resti!"
Ne oldu böyle? Gidiş nereye?
Yoksa hala farkında değil misiniz?
Öteden beri Türkiye'yi Avrupa'dan uzaklaştırmak, içine kapanık, tapon bir
üçüncü dünya ülkesi haline getirmek isteyenlerin etekleri zil çalıyor.
Yoksa göremiyor musunuz?
Soğuk savaş yıllarından beri Kıbrıs'ı, Ege'yi kullanıp Türkiye'yi Batı'dan koparmak ve sıradanlaştırmak için çalışanlar bu defa emellerine nail olacakları saatin artık çaldığını sandıkları için bayram ediyorlar.
Yoksa farkında değil misiniz?
Türkiye'yi Avrupa'dan uzaklaştırmayı ortak hedef olarak benimsemiş olan Türkiye'yle Avrupa'daki o malum odaklar hep birlikte nasıl sevinç içinde ellerini ovuşturuyorlar.
Soru şu:
Türkiye tarihin kendisini sollayıp geçmesine izin verecek mi? Dünyadaki birinci küme adaylığına veda edecek mi? Atatürk'ün koyduğu çağdaş uygarlık düzeyine sırt mı çevirecek?
Buna izin verecek miyiz?
Sormak gerekiyor:
1970'lerin hatası tekrarlanacak mı?
Çünkü Türkiye 1970'lerde Avrupa yolunu iki defa şaşırmıştı. Tam üyelik fırsatı bir kere Demirel'in başbakanlığı, bir kere de Ecevit'in başbakanlığı döneminde kaçırılmıştı.
Yine mi kaçacak?
Yine oyuna mı geliyoruz?
Evet, Avrupa Birliği'nin bazı hataları çok açık. Türkiye'ye haksız ve hoyrat davranıyor.
Katılım Ortaklığı Belgesi'nde Yunanistan'ın bastırmasıyla Kıbrıs'ı siyasal diyalog bölümünden alıp kısa vadeli hedeflerin arasına koyması bir hataydı. Bu yetmiyormuş gibi Yunanistan şimdi de Ege'yi kısa vadeli bölüme aldırmak için çaba sarfediyor. Oysa AB şunu iyi bilmeli: Kıbrıs ve Ege'de yalnız Türk tarafı yok!
Bazı Avrupa platformlarından geçen
Ermeni tasarıları da bir başka haksızlık ve şaşılığa işaret ediyor. Tarihi siyasete malzeme yapanlar saçmalıyor.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Kıbrıs'la ilgili son yaklaşımlarında da eleştirilecek taraflar hiç kuşkusuz var.
Bütün bunlar karşısında Türkiye elbette kayıtsız kalamazdı. Tepki göstermeliydi. Ama bu tepki ölçülü olmalıydı.
Yazık ki ölçü kaçırıldı.
Örneğin,
Denktaş Bey masada kalmalıydı. Kıbrıs'taki haklılığını masada savunmaya devam etmeliydi. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin zirvesi karar alırken kapıyı açık bırakacak, manevra alanını yok etmeyecek bir ölçüyü yakalayabilmeliydi.
Örneğin,
Avrupa'yla köprüleri atarcasına bir hava yaratmamalıydı koalisyon hükümeti...
Evet, Kıbrıs'ta karşı tarafın yapacakları var.
Ama bizim de var!
Evet, Ege'den Atina'nın yapacakları var.
Ama bizim de var!
Demokratikleşme ve hukuk devleti konusunda yok mu yükümlülüklerimiz? Elbette var. Peki ama Helsinki'den beri, tam 11 aydır ne yaptık ki bu konuda söyler misiniz?
Üstümüze düşenleri yaparsak, merak edilmesin, ne Kıbrıs satılır, ne Türkiye bölünür, ne de Sevr hortlar! Aklı başında hiç kimse bu teranelere kanmasın. Bütün bunlar Türkiye'ye Avrupa yolunda taş koymak isteyenlerin bahaneleri...
Hiç kuşkunuz olmasın!
Türkiye'nin Avrupa yolunda ilerlemesi ekonomik ve siyasi istikrar demektir. Demokrasi ve hukuk devlet demektir.
Türkiye 1970'lerde Avrupa yolundan iki kere şaştı, üçüncü kere şaşmasın! Avrupa'yla köprüleri atmak, Avrupa için de, ama özellikle bizim için tarihi bir hata olur.