"Almanya Mekke!""Sessiz sedasız İslamileşme..."Anlaşılan, Almanya'da İslama ve Türklere karşı esintiler, daha çok liberal ve sosyal demokrat çizgideki Der Spiegel'i de etkilemiş sonunda...Gelinen nokta hiç hoş değil.Barış ve demokrasi açısından hoş değil; çoğulculuk ve insan hakları açısından hoş değil; özgürlük ve hukuk devleti açısından hoş değil.Oysa, bu değerlerin tümü bugün Avrupa'yı Avrupa yapan, Avrupa Birliği'nin bir barış projesi olarak tarih sahnesindeki başarısını mümkün kılan değerlerdir.Şimdi soru şu:Avrupa, bu barış projesinin çerçevesini çizen bütün bu değerleri yiyecek mi? Hatta kıyısından köşesinden kemirmeye mi başladı?Avrupa'nın özellikle Almanya, Fransa, Avusturya, Hollanda gibi bazı ülkelerinde gittikçe yaygınlaşan yabancı düşmanlığı, Türk düşmanlığı, İslam düşmanlığı ve her geçen gün daha çok göze batan ırkçılık, ırkçı önyargılar, aşırı milliyetçilik neyin işaretini veriyor?Yoksa İkinci Dünya Savaşı öncesinin hortlakları, mezarlarından etekleri zil çalarak çıkıp başka giysiler içinde yeni danslarına mı başlıyorlar?Bütün bunlar, başta Türkler olmak üzere Müslüman yabancılara yönelik ayrımcılığın, kültürel ırkçılığın, siyasal ırkçılığın ayak sesleri mi yoksa?Ne yazık ki öyle gözüküyor.Tarihten ders almak yok mu?Yahudilerin yerine şimdi Türkler ve Müslümanlar mı?.. "Ya sev ya terk et!" sloganlarıyla, "Ya Alman olursun, ya Fransız, ya Hollandalı, ya da def olup gidersin!" deyişleriyle, barış ve demokrasi, çoğulculuk ve hukukun üstünlüğü hiç yan yana gelebilir mi?Avrupa'daki bazı muhafazakâr çevrelerde, İslamcı totalitarizme karşı mücadele kisvesi altında kabartılıyor bu barış ve demokrasi düşmanı dalga.'Yeşil totalitarizm'le mücadelenin demokrasi davası içinde hiç kuşkusuz yeri var. Ama bu dava güdülürken eğer gerekli dikkat ve özeni gösteremezsen, yabancı düşmanlığı da, Türk düşmanlığı da, İslam düşmanlığı da yapmış olursun.O zaman iş değişir.İşte asıl o zaman İslamcı totaliter kafaların, Bin Ladinci, Talibancı akımların değirmenine su taşırsın.Huntington'un uygarlıklar çatışması sayende gerçeklik kazanmaya başlayabilir.Bu tehlikenin farkında mısın?Demokrasi ve barış açısından öylesine tehlikeli sulara çekiliyorsunuz ki, Amerika ve İsrail'deki bazı azgın Neo-Con'larla, Türkiye'de dinin her türlü görüntüsünü Radikal İslam'la özdeş kılabilen laikçi, ulusalcı bazı odaklarla barış ve demokrasiye karşı ittifaktır bu yolun sonu...Soğuk Savaş döneminde komünizme karşı mücadele gerekçesiyle Türkiye'de demokrasinin canına okuyan, insan haklarını ayaklar altına alan askeri darbeleri alkışlardı Amerikan yönetimleri... "Bizim çocuklar sonunda darbeyi yaptı!" diye Pentagon koridorlarında şen şakrak koşturanları daha unutmadık.Şimdi sıra sizlerde mi?Size soruyorum:Almanya'nın, Fransa'nın, Hollanda'nın, Avusturya'nın, Danimarka'nın muhafazakârları şimdi sıra sizlerde mi? Türkiye'de demokrasinin canına okumaya dünden teşne birtakım laikçi, ulusalcı odakları, İslamcı totalitarizm ile mücadele adına darbeyi, askeri müdahaleyi kışkırtacak mısınız?Belki böylece bir taşla iki kuş vuracağınızı düşünüyor olabilirsiniz. Çünkü hesabınız belki de Türkiye'de demokrasinin kolunu kanadı kıran gelişmelerle birlikte Türkiye'nin AB yolunu da kesebilmektir.Neden olmasın?..Ama Allah'tan Avrupa'da yalnız Merkel'ler, Sarkozy'ler yok. Segolen Royal'ler de var, Sosyal Demokratlar da, Yeşiller de, Liberaller de, aklı başında Muhafazakârlar da var Avrupa'da, barış ve demokrasiyi ciddiye alan...Yinelemekte yarar var.AB'yi kuran Roma Antlaşması'nın 50. yılı kutlanırken, Avrupa'nın ufuklarında bir hayalet dolaşıyor. Muhafazakâr çevreleri gitgide etkisi altına alan barış ve demokrasi düşmanı aymazlık rüzgârı kendini her geçen gün hissettiriyor. Onun için diyoruz ki:Kültürel ve siyasal ırkçılılık, dileriz, Avrupa'da daha ciddiye alınır, daha çok sorgulanmaya başlar. h.cemal@milliyet.com.tr Haftalık Der Spiegel dergisinin bu haftaki kapağı simsiyah. Bir köşesine yamuk bir ay-yıldız iliştirilmiş, iğreti biçimde. Göbeğinde ise iki kocaman satır: