Geçmiş nasıl isyan eder?Geçmişi özellikle devlet tarafından istendiği gibi kullanmanın sınırları nedir?Hafıza nasıl intikam alır?Geçmişle hesaplaşmadan, devlet yalanlarının üstüne gerçek demokrasi niçin inşa edilemez?"Hakikat acıtır ama susmak öldürür!" derken ne anlatılmak istenir?Bayramda bir kitap okudum.İçinde bunların hepsi vardı.Üstelik örnekleriyle.Mithat Sancar'ın yeni çıkan kitabının adı, "Geçmişle Hesaplaşma, Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne" (İletişim Yayınları).Geçmiş neden sadece geçmiş değildir ve geçmişle yüzleşmeden, bazı şeyleri toplum olarak yüksek sesle hatırlamadan siyaseten olgunlaşmanın, ülke olarak barış ve huzura ermenin imkânsızlığını birçok ülkeden çarpıcı örneklerle anlatan bir kitap.Okumakta yarar var.Güney Afrika 1990'ların başında ırkçı Apartheid sisteminden demokrasiye geçerken, insanlığa karşı suçlar konusunda sorumluluk üstlenen komisyonun başkanı şöyle diyor:"Komisyonun çalışmalarına 'Hakikat acıtır ama susmak öldürür!' şiarı yön verdi. Biz sadece hakikatin uzlaşmaya giden yolu açacağına inandık. Ağır insan hakları ihlallerinin mağdurlarının eksiksiz hakikate dair bir hakları olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle dinlemeleri kamuya açık oturumlarda yaptık. Faillerin isimleri ve resimleri yayımlandı. Demokrasiyi kolektif bir yalan üzerine inşa etmek istemedik." (s.250)Ulusların tarihindeki kepaze ya da kara sayfaların devlet tarafından yıllar yılı hangi yöntem ve gerekçelerle saklandığı örnekleriyle anlatılıyor kitapta.'Unutma'nın nasıl resmi politika olarak geliştirildiğini, korkunç suçlara ilişkin 'hafıza boşlukları'nın devlet tarafından özellikle eğitim yoluyla nasıl yaratıldığını da öğreniyorsunuz kitapta.Mussolini İtalyası'nın Balkanlar'da ve Afrika sömürgelerindeki zulmünün ancak uzun yıllar geçtikten sonra konuşulması ve kabullenilmesi...Hollanda'da İkinci Dünya Savaşı sırasında işgalci Nazi Almanyası ile yapılmış işbirlikçiliğin ancak 1960'lardan sonra su yüzüne çıkması, resmi kabul ve özrün 1995'te gelmesi...Fransa'da elli yıl devam eden 'devlet yalanı'nın ancak 1995'te Cumhurbaşkanı Chirac'ın bir konuşmasıyla resmen çökmesi, yani İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin toplama kamplarına sevk edilmesi konusunda işgalci Nazi Almanyası ile yapılan işbirliğinin ülke olarak kabullenilmesi...Yine Fransa ve 'Cezayir tabusu'yla ilgili olarak, o dönemin askeri şeflerinden General Massu'nun, Cezayir'de işkencenin olağan bir yöntem olduğu, Paris yönetiminin onayıyla yapıldığı ve kendisinin de bundan pişmanlık duyduğunu 2000 yılında açıklamasıyla 'Cezayir tabusu'nun ölümcül bir darbe yediği...Avusturya'nın Nazi Almanyası'yla yaptığı işbirliğinin ve yaşanan bazı vahşetlerdeki sorumluluğunun 1991'de Avusturya Başbakanı Vranitzky'nin bir parlamento konuşmasıyla resmen kabul edilmesi...Sonra 'özür dileme kültürü'nden bazı örnekler:Almanya Başbakanı Brandt'ın Varşova'da katledilen Yahudiler için dikilmiş anıtın önünde 1970'te diz çökerek Naziler tarafından işlenmiş korkunç insanlık suçlarından dolayı özür dilemesi...Alman Dışişleri Bakanı Fischer'in yaklaşık yüz yıl önce Kayzer Willhem döneminde Afrika'da uygulanan sömürgeleştirme politikalarından dolayı özür açıklaması yapması...Kanada ve Avustralya cumhurbaşkanlarının, kendi ataları tarafından yerlilere yapılan zulümlerden dolayı onlardan özür dilemeleri...Başbakan Blair'in ülkesinin fetih politikalarından dolayı özür dilemesi...Papa II. Jean Paul'ün cadı avı, Engizisyon ve Yahudi karşılığından dolayı özür dilemesi...ABD Başkanı Clinton'ın Afrika'da yaklaşık 250 yıl önce Amerikalılar tarafından gerçekleştirilen köleleştirme hareketinin sorumluluğunu üstlenip özür dilemesi...Amerikan Kongresi'nin 1988'de, İkinci Dünya Savaşı sırasında Japon kökenli Amerikalılara uygulanan ayrımcılıktan dolayı özür dilemesi...Sonra Almanya'dan, İspanya'dan, Şili ve Arjantin'den geçmişin acılarıyla, insanlık suçlarıyla nasıl yüzleşilip hesaplaşıldığını, 'devlet yalanları'nın hangi yöntemlerle çökertildiğini ve bu sayede demokrasi ve barışın bu ülkelerin kapısını nasıl çaldığını anlatan çarpıcı örnekler var, Mithat Sancar'ın güzel kitabında...İyi pazarlar!——————-Düzeltme ve özür:Dünkü yazımda yer alan, "Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu / Birinciliği beyaza verdiler" dizelerinin şairi Özdemir İnce değil, Özdemir Asaf'tır. Bu yanlışlıktan dolayı okurlarımdan özür dilerim. H.C. h.cemal@milliyet.com.tr Geçmiş niye öldürülmek istenir? Niye öldürülemez? Geçmişe ilişkin devlet yalanları neden ilelebet korunamaz?