Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı





Erken seçim olur olmaz, bilmiyorum. Erken seçim iyidir kötüdür, bir yana bırakıyorum. Lehinde aleyhinde çok şey söylendiğini, söylenebileceğini biliyorum.
Koalisyon ortaklarının erken seçim korkusu var, bunun da farkındayım.
Haksız da sayılmazlar.
Çünkü vaktinden önce gelecek bir seçimde, sandıktan çıkıp çıkamayacakları konusunda kaygı duyuyorlar. Bugünkü koşullarda yüzde 10 barajına takılmaları ciddi bir olasılık.
Yalnız seçim araştırmaları değil, benim Trakya’dan başlayan mütevazı nabız gezisi de koalisyon ortaklarının seçim korkusunda haklı olduklarını gösteriyor.
Ancak şunu bilmenizi isterim:
Ege’nin kalbine, yani İzmir’e adım atar atmaz, kulağıma yine ilk olarak seçim sözcüğü çalındı.
Biri sokakta çevirdi:
"Hasan Bey, nabız tutmaya gelmişsin" diye söze girdi, "Yaz şuraya! Hastanede zirveymiş, mirveymiş olacak iş mi? Çocuk mu kandırıyorlar? Allah uzun ömür versin ama Ecevit’le gitmez artık. Yolun sonuna geldik. Eninde sonunda sandığa mecbur bu memleket... Sandıktan ne çıkar bilmem ama seçim konuşmaya başladık mı, dikiş tutmaz artık. Yaz Hasan abi, yaz! Seçim konuşulmaya başladı, Ankara duyuyor mu?"

İzmir’in tarihi Asansör’ü.
Körfez’de güneşi batırıyoruz.
Harikulade bir manzara...
İzmir’in önde gelen iki işadamı. Biri, erken seçimi savunuyor. Diğeri, karşı çıkıyor. Ama her ikisi de ortak bir arayış içinde:
İstikrar...
Peki, siyasal belirsizliğin ağır bastığı bir ortamda istikrar nasıl yakalanacak?
Soruyorum:
"Ecevit hastanede. Yarın çıkabilir. Öbür gün yine girebilir. Ama bu durum siyasal belirsizliği ortadan kaldırıyor mu? Siyasal açıdan yarın ne olacak düşüncesi, işadamları olarak sizin kararlarınızı ertelemenize yol açmıyor mu?"
"Evet açıyor."
"Peki ya hükümette bazı ince ayar gerektiren konularda, Ecevit’in bu durumu yüzünden bazı kararlar gecikmiyor mu?"
"Evet geciktiğinin farkındayız."
"Demek ki, Ecevit’in sağlık durumunun yol açtığı bu siyasi belirsizlik ortamı devam ettiği sürece, bazı önemli kararlar gecikecek, ertelenecek. Bu durumda siyasi belirsizliğin kaderi ister istemez seçime endeksleniyor."
"Evet, öyle."

Tekrar soruyorum işadamlarına:
"Peki ama seçimde ne olacak? Sandıktan istikrar çıkabilecek mi? Bu bölünmüşlük ortadan kalkabilecek mi?"
Zurnanın zırt dediği nokta.
Bu sorunun yanıtı bilinmiyor. Kararsızlık, şaşkınlık, kafa karışıklığı... Edirne, Kırklareli, Tekirdağ’da da öyleydi.
İzmir’de de farklı değil.
Ege’de politikayla çiftçinin nabzını uzun yıllardır iyi tutan, İzmir’in siyaset ve ekonomi borsasını iyi bilen bir işadamı:
"Önce siyaset... Ekonomide bir yere kadar geldik. Koalisyon ortakları çok iyi işler yaptılar. Fedakâr insanlar... Ama seçim sandığında kaçınılmaz olarak bir bedel ödeyecekler, oy kaybedecekler. Bundan sonra ince ayar konular var. Ecevit’ten kaynaklanan bu siyasi belirsizlik ortamında daha fazlasını yapması güç bu hükümetin..."
Altını özellikle çiziyor:
"Artık önümüzü göremiyoruz."
‘Türkiye seçim yolunda!’
Arkasından ekliyor:
"Türkiye artık seçim yoluna, potasına girdi. Bu engellenemez. Derviş haklı. Bir tarih belirlenmeli. Sonbaharda olamaz. Ama 2003 ilkbaharı makul bir tarih erken seçim için..."
Yine soruyorum:
"İyi de ne çıkacak sandıktan?"
Bilemiyor. İşte yanıtı:
"Kararsızlık var. Nuh’un gemisini mi bekliyorlar, nedir? Ama bu sefer gelmeyecek galiba..."
Bir konuyu o da vurguluyor:
"Seçim sistemini, partiler kanununu değiştirmeden gidilecek bir seçimin fazla bir şey değiştireceğini sanmıyorum. Özellikle seçim ittifaklarına imkan verecek bir değişiklik şart..."

İzmir, Ecevit’in kalesi.
1999’da % 40 oy, 14 milletvekili.
Kendileri de inanamamışlar bu sonuca.
Şimdi bu kale düşmüş. Ya da örneğin Edirne’de olduğu gibi, Ecevit’le düşeceği konusunda kimsenin kuşkusu kalmamış.
Ancak DSP açısından İzmir’de Ahmet Priştina faktörü dikkati çekiyor. Başarılı bir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak DSP’nin gerilemesini durdurabilir diye düşünenler var.
Ama bir hatırlatma yapılıyor:
"Özal zamanında Dalan faktörü vardı İstanbul’da da. Özal çökünce Dalan da çökmüştü İstanbul’da..."
Bu durumda DSP ne olabilir?
Hüsamettin Özkan, İsmail Cem, Ahmet Priştina, İstemihan Talay, Nami Çağan, Şükrü Sina Gürel gibi DSP’nin önde gelen isimlerinin başı çekmesi ve Ecevit’in nihai kararıyla DSP’de genel başkanlık koltuğuna yeni bir başbakan adayı oturabilir mi?
DSP böylece çöküşü durdurur mu? Hatta yükselişe geçer mi?
Yani DSP’deki lider hadisesi!

DSP’deki liderlik hadisesi! Trakya’da olduğu gibi İzmir’de çok konuşulan bir konu. Ve en çok kulağa çalınan bir aday:
İsmail Cem...
Peki ya Kemal Derviş?
CHP’ye gelse ne olur? Kimine göre CHP iyiye gider.
Biri şöyle dedi:
"Olumlu etkiler. Ama nereye kadar?.. CHP artık CHP değil bence. Baykal’ın partisi..."
İkinci Kordon, Nargile Kahvesi.
Orta çapta bir müteahhit. Belediyeyle iş yapıyor. Sabah vakti nargilesini fokurdatırken siyaset geyiği yapıyoruz:
"Kemal Derviş’in ilk geldiğinde yarattığı heyecan kalmadı. Her yönden önü kesildi. Ama CHP’ye gelse iyi olabilir. İsmail Cem de iyi. Ama Rahşan Hanım bırakır mı?"
Bir başka yeni:
Mehmet Ali Bayar...
Daha konuşulmuyor İzmir’de...

İzmir’de 1999 seçimlerinde DSP’nin oyu yüzde 40. ANAP yüzde 15 civarında. MHP 11, DYP yüzde 10 gibi. Türkiye barajına takılan CHP’nin oyu yüzde 10, Fazilet ise yüzde 4 civarında.
Bugünkü duruma gelince...
Hepsi dökülüyor.
Nisan ayı sonunda İzmir için yapılan bir seçim araştırmasına göre yüzde 10’u aşan parti yok. Fazilet’in yerine geçen Saadet Partisi yerini yüzde 4’le korurken, Tayyip’in lambası, yani AKP yüzde 7 civarında... Oy kullanmak istemeyenlerin oranı yüzde 16 gözüküyor.
Başta iktidar ortakları olmak üzere bütün partilere tepki büyük. Ama aslan payı DSP, MHP ve ANAP’ın.
Bunun temelinde kriz var.
Bunun temelinde af yatıyor.
Kriz yoksullaştırmış İzmir’i.
Kriz umutları kırmış.
Kemeraltı... İstanbul’un Mahmutpaşa’sı neyse, İzmir’in Kemeraltı’sı da o.
Öğle vakti çok tenha.
Giyim işi yapan bir esnaf:
"Görüyorsun abi, piyasa durgun. Bu saatte burada iğne atsan yere düşmezdi. Derviş’i seviyorum. Gülüyor, tebessüm ediyor insanlara. İnşallah politikaya girer. İsmail Cem de kaliteli adam... Keşke Milli Takım gibi olsa, iyilerden bir seçme yapılsa..."
"Yaz buraya abi" diye devam ediyor, "Tek başına hiçbir parti gelemez. En iyi seçim kanunu değiştirmek..."

Konak Meydanı’nda bir çiçekçi, Ecevitçi... Yanında çalışan genç çocuk, Diyarbakır’dan gelmiş:
"Düzen partilerine hayır!"
Üçüncüsü orta yaşlı bir adam. Önce saklıyor tercihini. "Sen saklıyorsun reyini, o zaman ‘lambacı’sın!" diyorum.
Gülüyor:
"Evet abi, oyum Tayyip’e..."
Söylenen hep aynı:
"Trakya’da olduğu gibi Ege de Erbakancılara, Tayyipçilere geçit vermez. Ama bu sefer anlaşılan biraz daha yükselecek İzmir’de Tayyip’in partisi..."
Vapurla Karşıyaka’ya geçiyoruz.
Ege rüzgârı püfür püfür. Kız öğrenciler cıvıl cıvıl. Hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Sporcu, triathloncu bir genç yakınıyor:
"Ecevitler DSP’yi kendi partileri olarak görüyor. Olmaz böyle şey..."
Bir İngilizce öğretmeni:
"Son iki seçimde boş oy verdim. Bizim siyasetin 15 şiddetinde bir depreme ihtiyacı var. Taş üstünde taş kalmamacasına her şeyin yıkılıp yeni baştan inşa edilmesi şart."
Devam ediyor:
"Ben sadece yeni oluşumları bekliyorum. Bu partilerle, bu seçim sistemiyle seçime gitmenin bir faydası olmaz."

Yarın beşinci ve altıncı duraklardayız: Aydın’la Manisa...