Fazıl Say olayı... Kuzey Irak'taki PKK hedeflerine yönelik nokta operasyonları... YÖK ve yeni başkanı... Şemdinli olayı... Bir rahibe daha bıçaklı saldırı...Hiçbirini yazamadım.Oysa hepsi önemli.Birer birer ele almak istiyorum. Önce Fazıl Say...Evet, uluslararası çapta bir klasik müzik yorumcusu. Benim de keyifle dinlemeyi sevdiğim bir piyanist. Başarılarından, dünyadaki tanınmışlığından ben de gurur duyduğumu söylebilirim.Fazıl Say'ın siyasal görüşlerini fazla bilmiyorum. Ama basından izlediğim kadarıyla bazı ana konularda farklı düşündüğümüz anlaşılıyor.Olabilir.Türkiye'nin 'Ortaçağ karanlığı'na sürüklendiğini, bu yüzden kızını da alıp bu diyardan gidebileceğini söylemesi, sonra sözlerini yumuşatmış olsa da, siyaset sahnemizi kutuplaştıran o malum siyah beyaz tartışma ortamını, ben uzaklarda tatildeyken bir anda canlandırmış.Bu arada İlter Türkmen Hürriyet'teki yazısında, Fazıl Say'ın duyarlığının anlayışla karşılanması ve söylediklerinin dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini belirtirken, bir noktayı da haklı olarak vurgulamış:"Ne var ki Fazıl Say'ın yaklaşımından hareketle politik ve sosyal genellemelere varmanın doğruluğu sorgulanabilir."Bunu yapamadık.Siyaseti bir türlü rakip kaleye gol atmakla eşit tutan zihniyetten kurtaramıyoruz. Neredeyse her zaman dost-düşman parantezinin içine sıkıştırmaya çalışıyoruz. Bir türlü kurtulamadık bu illetten...Bu çerçevede, Fazıl Say'a karşı iktidar partisi AKP'den çıkan bazı tepkiler, (Dengir Mir Fırat ve Hüseyin Çelik örnekleri) hiç de hoş değildi. Neo-Faşistlerin, Almanya'daki Neo-Nazilerin "Ya sev ya terket!" sloganını çağrıştırdığı için de son derece tatsızdı.Buna karşılık, Cumhurbaşkanı Gül'ün "Fazıl Say'ı anlamaya çalışmak"tan söz etmesi, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın da "Sanatçıların gönül kırıklıklarının üzerine çomakla değil, şefkatle gitmeliyiz" demesi, olayı daha yerli yerine oturtan tutumlardı.Anlamak, anlamaya çalışmak...Kendini karşısındakinin yerine koyarak onun zihniyet dünyasını anlamaya çalışmak, bir yerde siyaset ve toplumu yumuşatıcı bir çabadır.Birbirimizin hassasiyetlerini gözardı etmeyen yaklaşımlar, hiç kuşkunuz olmasın, siyasal ve toplumsal barışın kapılarını aralar.Buna çok ihtiyacımız var.AKP'nin de var.AKP gibi düşünmeyelerin de var.Ama anlaşılan o ki Fazıl Say'ın da ihtiyacı var. Yani kendisini karşısındakilerin yerine koyarak onların dünyasındaki farklılıkları, duyarlıkları da anlamaya çalışması...Bunu yapabilir Fazıl Say.Bir piyanist olarak müzik alanında gelişmiş hassasiyetlerinden bu ülkede siyasete daha iyi kafa erdirmek için de yararlanabilir. Bu sayede, Türkiye toplumunun rengarenk, çelişkili yapısını daha iyi anlayabilir.Bir başka deyişle:Say'ın müzisyen duyarlığı, bu ülkenin demokrasiden, hukuktan fazla hazzetmeyen kaotik yapısında 'barış dili'ni yakalamakta işe yarayabilir.Fazıl Say eğer buna özen gösterebilirse, bu ülkede farklılıkların aynı çatı altında barış içinde yaşayabilmesine, böylece demokrasi kültürünün oluşumuna katkıda bulunabilir.Türkiye'nin buna ihtiyacı var.Fazıl Say'a mutlu ve başarılı bir yeni yıl diliyorum. h.cemal@milliyet.com.tr Tatil dönüşlerinde bazen yazılar birikmiş olur, yazılması gereken. Bu sefer de öyle oldu.