Belki çok yazdık. Ayrıca Türkiye'nin gündemi yalnız bundan ibaret değil. Doğru, tartışmak ve çözmek zorunda olduğumuz birçok başka temel sorun var.
Ama bu da önemli.
Ekmekle su gibi demokrasi de lazım insan gibi yaşamak için. İnsanların kendi düşüncelerini özgürce ifade edebildikleri ortamlar yaratılmadıkça demokrasiden söz edilemez.
O yüzden demokratikleşmeyle Türkiye'nin uygarlık çıtasını yükseltme arasında doğrudan bağ var.
Peki, bütün düşünceler demokrasinin özgürlük çerçevesi içinde yer alır mı?
Örnekse, şiddeti teşvik etmek...
Ya da din, dil, ırk ayrılıkları nedeniyle insanları birbirine düşürmeye çalışmak...
Savaş kışkırtıcılığı yapmak...
Yabancı düşmanlığını körüklemek...
Irkçılığa soyunmak...
Var mı bunlar demokrasilerde? Daha doğrusu, ifade özgürlüğü adına bütün bunları da savunmak da serbest mi?
Hayır, serbest değil.
Amerika'da olsun, Avrupa'da olsun - özellikle Fransa'da - bu düşüncelerin açıklanması suç kapsamına giriyor. Bazı uluslararası insan hakları belgelerinde de durum farklı değil.
Bir başka deyişle:
Son zamanlarda özellikle
Erbakan'ın mahkumiyeti dolayısıyla yeniden tartışma gündemine girmiş olan
Türk Ceza Kanunu 312'nin benzerleri Batı demokrasilerinde de var. Batı'da pek rastlanmayan ağır hapis cezalarıyla ömür boyu siyaset yasağı...
Bizde ise öyle değil. Bir Erbakan, bir
Recep Tayyip Erdoğan yaptıkları konuşmalardan dolayı hem ağır hapis cezası yediler, hem de ömür boyu siyaset yasağı aldılar.
Diyeceksiniz ki, örneğin Fransa'da da siyasal haklardan men cezası var. Aşırı sağcı Le Pen de siyasal haklarından yoksun kılındı. Evet ama ömür boyu değil, iki yıllığına...
Batı demokrasilerinde olmayan bir şey daha var bizde. Suçun çerçevesi somut çizilmemiş. Lastik gibi oraya buraya çekiştirilebiliyor.
312'de durum böyle.
Bu nedenle, örneğin Amerikan sisteminde olan
açık ve mevcut tehlike kriteri göz önünde tutularak suç yeniden, sınırları daha belirgin olarak tanımlanabilir.
Yani değişim ihtiyacı içindeyiz.
Anayasa'da, Türk Ceza Kanunu'nda, Terörle Mücadele Yasası'nda düşünce açıklama özgürlüğünü ezen, demokrasiye aykırı, artık değişmesi gereken hükümler var.
Ancak bu konu ne zaman gündeme gelse, devletin içinden ve dışından karşı sesler de yükseliyor. Özellikle 312'den hareketle, bu gibi değişikliklerin
irtica ve
bölücülük değirmenlerine su taşıyacağı öne sürülüyor.
Bölücülük...
Ve irtica...
Bu konularda duyarlık ve kaygıların ülkemizde haklı nedenleri elbette var. Bu açıdan Türkiye'nin yakın geçmişte yaşadığı acıları, 16 yıllık
PKK şiddet ve terörünü,
Hizbullah'ı şöyle bir düşünmek yeterli.
Ancak, bu tehditlerle mücadeleyi artık
daha çok demokrasi çerçevesine oturtmalıyız.
Oturtabiliriz.
Bir yandan kaygı ve duyarlıklar korunur, ama öbür yandan yasalarımızda demokrasinin gerektirdiği değişiklik ve rötuşlar yapılabilir.
Ve bunları savunmak,
vatan hainliği de değildir,
tuzağa düşmek de değildir. Demokrasinin gereğini yapmaktır.
Korkular yersiz!
Peki,
kanlı mı kansız mı diyen
Erbakan Hoca'nın demokrasiyle gönül bağı var mı?
İhtimal vermiyorum.
Ya demokrasiyi
ara istasyon diye niteleyen
Recep Tayyip Erdoğan'ın?
Kuşkularım var.
Ancak, bu liderleri yaptıkları birer konuşmadan dolayı ağır hapis cezasına mahkum edip ömür boyu siyaset yasağına çarptırmak da demokrasiye sığmıyor.
Demokrasi diyorsak, daha hoşgörülü bir devlet ve toplum düzeni kurmak, bunun için de yasalarımızda değişiklikler, yeni düzenlemeler yapmak zorundayız.
Bunu yaparken de kafayı
Hoca'ya,
Apo'ya takmadan yapmaktır doğru olan...
Korkular yersiz!
Yazara E-Posta: h.cemal@milliyet.com.tr