İstanbul'daki evimde iki çanak anten var. Birini yedi sekiz ay önce taktırdım. Yetmiş civarında yabancı kanal çıkıyor. İki de
Kürtçe kanala rastlıyorum.
Geceleri arada bir göz attığım oluyor. Yayın kaliteleri hem teknik hem içerik olarak iyi değil. Türkçe programlar da var. Ama daha çok Kürtçe şarkılar, Güneydoğu'dan manzaralar, tartışma programları ve tabii
PKK propagandası...Gazetemdeki televizyondan da iki Kürtçe kanal çıkıyor.
Demek ki:
İstanbul'da yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımız da, eğer istiyor ve Kürtçe de biliyorlarsa ya da bu yayınlardaki Kürtçeyi anlıyorlarsa, herhalde bir çanak antenle bu Kürtçe kanalları izliyorlardır.
Gidin Diyarbakır'a, Mardin'e, Şırnak'a, Cizre'ye. Evlerin damlarında basit çanak antenler görürsünüz. Yani İstanbul'dakiler gibi
Güneydoğu'daki Kürtler de kendi anadillerinde yayın yapan televizyon kanallarından yoksun sayılmazlar.
Halen yurtdışından yayın yapan Kürtçe kanalların sayısı altı olarak veriliyor:
Brüksel'deki
Med - TV daha çok PKK'nın görüşlerini yansıtıyor. İngiltere'deki
CTV Kürtçe filmler oynatıyor. İran devlet televizyonu olan
Sahar TV günün belirli saatlerinde Kürtçe haberler veriyor. İki tane de Kuzey Irak'tan yayın yapan Talabani'yle Barzani'ye bağlı kanal var:
Kürdistan TV, Kürt Sat.Çanakta bir de daha çok Kürtçe kültür ve sanat programları yapan
Mezopotamya TV'nin yayınlarına rastlanıyor.
Bizde ise hala Kürtçe yayın resmen yasak. Ülkemizin birliğine
bölücü tehdit olarak görülüyor.
Düşünün:
Bizim bu yasağımız bir bakıma
bölücü yayınların değirmenine su taşımış olmuyor mu? Meydanı onlara boş bırakmış olmuyor mu?
Çünkü yalnız onlar izleniyor.
Kürtçe yayınlar, tabii ki yasalar çerçevesinde, bizde de yapılabilseydi,
Türkiye'nin birliği açısından
bölücülük tehdidine karşı daha akıllıca bir iş olmaz mıydı?
Şimdi olan nedir?
Az bir masrafla evin tepesine dikilecek çanak anten yasağın pabucunu dama atıveriyor. Ecevit'le Yılmaz'ın dediği gibi çağdaş teknoloji yasak tanımıyor. Ve meydan böylece yalnız yasa dışı kanallara bırakılmış oluyor.
Türkiye'de devlet ve bazı çevreler yıllar yılı
'özel televizyon'a direnmişti. Radyo ve televizyonda
devlet tekeli savunulmuştu. Hatta kimileri
solculuk adına özel televizyonculuğa karşı çıkmıştı.
Ama sonra ne oldu?
Uydu teknolojisindeki gelişmeler, yasakları kendiliğinden geçersiz kıldı. Bunun üzerine siyaset kurumu harekete geçti, özel televizyonculuk için gerekli yasal düzenlemeleri gerçekleştirdi.
Kürtçede de böyle mi olacak?..
Bugün ülkemizde Kürtçe gazete, dergi, kitap, kaset çıkarılıyor. Yasalara uygunsa, yayın serbest. Güneydoğu'daki bazı yerel radyo ve televizyonlarda da arada bir Kürtçe şarkılar duyuluyor. Kürtçe konuşma ve haberler çok seyrek de olsa kulağa çalınıyor.
Dil yasağı olmaz!
Herkes kendi anası gibi kendi anadilini de sever.
Kürt var mı? Var. Kürtçe var mı? Var. Kürtçe konuşuluyor, yazılıyor mu? Evet. Öyleyse niçin bir kurs açıp Kürtçe öğretmek yasak olsun ki? Kürtçe gazete, dergi, kitap, kaset serbestse, ne diye Kürtçe radyo televizyon yasak olsun ki?
Diyarbakır çarşısındaki
Nuri Usta'nın kahvesinde bir sabah vakti gençten birinin dile getirdiği özlemi anımsıyorum:
"Micheal Jackson'lar geliyor İstanbul'a. Statları doldurup İngilizce konserler veriyorlar. Ne olurdu sanki bir Şivan, bir Tatlıses Diyarbakır stadında Kürtçe bir konser verse, dünya mı yıkılırdı?.."
Orlando'dan...
İç barış ve huzur açısından kötü olan Kürtçe değil, dışlanmışlık duygusudur, yabancılaşmadır. Yaşadığı topraklarda dışlanmışlık duygusuna kapılan, aidiyet duygusu yara alan insan, hele bir de yoksulsa, geleceğe dönük umut besleyemiyorsa, kolayca çengellenebilir, olmadık davaların peşine takılabilir çünkü...
Demokrasiydi, Avrupa'ydı geçin. Bir insanın anadilinde yasakların tamamen kalkması insanlığın gereğidir.
Bu satırları son üç cümle hariç Amerika'ya uçarken yazdım. Florida eyaletinin Orlando kentinde Ortadoğu'yla ilgili bir konferansa katılacağım.
Son üç cümle:
Orlando havalimanında kulağıma çalındı. Anonslar iki dilde yapılıyordu: Önce İngilizce, sonra İspanyolca...
Yazara E-Posta: h.cemal@milliyet.com.tr