İyi de yapıyor.Kapalı kapılar arkasında devam eden bu konuyla ilgili kıran kırana pazarlığın farkında. Ve bu büyük pazarlıkta hangi halkalara asılmanın Türkiye için sonuç getirebileceğini görüyor. Öncelikli halkanın Kıbrıs olduğunun da bilincinde.Yani hayalci değil gerçekçi.Şu sözler onun:"Avrupada nereye gitsek hep aynı. Kıbrısı, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasını (AGSP) ne yapacağımızı soruyorlar. Kıbrıs sorunu halledilmedikçe, Kopenhagdan tarih alamaz Türkiye diyorlar. Yani üçü bir pakette! Biz ayrı desek de öyle. O zaman üçünü bir pakette, üçlü bir paket olarak ele almakta yarar var. Devekuşu gibi başımızı kuma sokmanın bir yararı yok. Kıbrıs elden mi gidiyor? Kıbrısı kazanmak, kaybetmek ne demek? Kıbrısta adil, kalıcı, sağlıklı bir çözüm bulmaktır asıl vatanseverlik... Bugüne kadar şahin politikalar izledik de ne oldu? Netice alabildik mi? Netice yoksa istediğin kadar şahin ol, ne olacak? Biz bardağın boş değil, dolu tarafını konuşuyoruz."Bu satırların altını çizin.Çünkü, Türk dış politikasının özellikle Kıbrısla ilgili bugüne kadarki kalıplarının dışına çıkıyor. Daha doğrusu alışılmış kalıpları kırıyor.Ciddi bir değişim söz konusu.Konsept değişikliği!İnisiyatif alan, daha gerçekçi, ille de savunmada kalmayan, ne istemediğinden çok ne istediğini öne çıkaran, negatif değil pozitif bir tutum...Daha diplomatça, yani daha ince biçimde formüle ve takdim edilebilirdi. Ancak, iktidar liderinin Avrupa turundaki bu çıkışı yeni, mevcut kalıpları kıran bir tavır...Dışişleri Bakanlığı koridorlarında esen bu yeni rüzgar, bazı diplomatlarımızın tüylerini diken diken yapmış olabilir. Özellikle Kıbrıs şahinleri, bir başka deyişle, Kıbrısta çözümsüzlüğü çözüm olarak öteden beri savunan diplomatlarımız herhalde bu gelişmeden pek memnun kalmamışlardır.Çünkü, Dışişlerinde şimdiye kadar ağır basan bu eğilime göre Kıbrıs, Avrupa Birliği ve AGSP, yani Avrupa ordusu birbirine değmeyen, ayrı ayrı raflardı.Bazı diplomatlarımıza göre de Türkiye bu tutumla kendi kendini tuzağa sokuyordu. Çünkü Kıbrıs da, AGSP de, Avrupa Birliği de ayrı ayrı müzakere yollarıydı, ama üçü de aynı meydana, yani ABye çıkıyordu.Şimdi anlaşılan Dışişlerindeki Kıbrısçılar tedirgin. Belki de eski devrimcilerin o ilginç olduğu kadar hüzünlü sendromunu yaşıyorlar. Devrim tarihinde yazar: Devrim bitince, fonksiyonsuz kalıp krize düşen, hatta intihar edenler olurmuş...Acaba şimdi Dışişlerindeki Kıbrısçılar da böyle bir ruh hali içinde olmasınlar? Yani Kıbrısta çözüm sendromunu yaşıyor olabilirler mi?Yazık etmesinler kendilerine...İnşallah Evrenden geri kalmazlar!Bakın, 12 Eylülün lideri ve eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren ne demiş Birandın CNN Türkteki programında:"1974te, Kıbrıs harekatı yapıldığında Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanıydım. İleride masaya oturduğumuzda taviz olarak veririz diye fazla toprak aldık Kıbrısta. Sonra sanırım 1982 idi. Sayın Denktaşa da sormuştum toprak mı, anayasal güvenceler mi önemli diye. Topraktan feragat etmiştik, yüzde 29 artı demiştik. Rumlar reddetmişti. Anlaşma için elbette her iki taraf da bazı tavizler verecek. Ben vermeyeyim, onlar da vermesin. Böyle olursa kırk senede halledemeyiz bu meseleyi..." Evren sözlerini şöyle bağlamış:"BMnin yeni uzlaşma metni, masaya oturulup görüşülebilir bir metindir. İnşallah devlet büyüklerimiz de aynı fikirdedirler, ki öyle gözüküyorlar. Kıbrıs inşallah kısa zamanda hal çaresine bağlanır; böylece hem Kıbrıs Türkleri, hem Rumlar, hem Türkiye ve Yunanistan bu dertten kurtulur."Kimse başını kuma gömmesin!Kıbrısta çözümden herkes kazanır.Şu da var tabii:Kıbrıs, AB, Avrupa ordusu... Üçü aynı pakette. ABnin elinde tarih, Yunanistanın elinde veto varsa, Türkiyenin elinde de Kıbrısla Avrupa ordusu var.Ve kartlar akıllı oynanırsa, herkes bu büyük pazarlıktan kazançlı çıkar. h.cemal@milliyet.com.tr Adalet ve Kalkınma Partisi lideri Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği projesine kararlılıkla ve ciddi biçimde asılıyor.