Hasan Pulur

Hasan Pulur

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Padişah Sultan Aziz’i Fransa ve İngiltere’ye yaptığı geziye (1867) İstanbul Belediye Başkanı Ömer Faiz Efendi de katılmış...
Döndükten sonra, Avrupa’da gördüklerini “Ruzname” adını verdiği kitabında yazmış...
Zaman zaman bakarız, karıştırırız, o günlerle bugünleri karşılaştırmak için...
Hani bugünlerde Kars’taki bir heykele Başbakan “ucube ” dedi, çaresi yok yıkılacak.
* * *
Ömer Faiz Efendi’de Paris’teki Uluslararası sergiyi gezerken heykeller dikkatini çekmiş, tabii heykellerin bazıları çıplak kadın heykelleri... Biraz çekinerek , Padişahın hocası Hasan Nami Efendi’ye yanaşmış:
“Efendi hazretleri bunlara bakmak haram mıdır, günah mıdır, mekruh mudur, mubah mıdır?”
Hoca hazretleri, Ömer Faiz Efendi’nin huyunu suyunu bildiği için yüzüne öyle bir bakmış ki!
Ömer Faiz Efendi “gerekli fetvayı aldım!” diyor.
Fetvayı alsa da “Güzele bakmak sevaptır ” fetvasına sığınarak zaten bakıyormuş!
* * *
İstanbul’a döndükten sonra Sadrazam Ali Paşa, Bebek’teki yalıda, geziye katılanları toplamış ve ziyafet vermiş, yemekten sonra sormuş:
“Gezdiğimiz bu Avrupa memleketleri için ne düşünüyorsunuz?”
Herkes fikrini söylemiş, Sadrazam son sözü Ömer Faiz Efendi’ye vermiş, o da lafa öyle girmiş ki:
“Paşa bu memleketlerden her şeyi alalım, hatta Müslümanlığı bile!”
Herkes irkilmiş, yalnız Fuat Paşa’nın yüzünde bir tebessüm belirmiş, Ömer Faiz Efendi’yi tanıdığı için...
Ömer Faiz Efendi Avrupa’dan neler almamız gerektiğini anlatmağa başlamış:
“Evet, Paşa Hazretleri, evet efendimiz, Müslümanlığı dahi bu memleketlerden alalım; çünkü onlar, ilim, irfan, medeniyet, çalışkanlık, adalet, müsavatları ile Müslümanlığın asıl emirlerini, Hristiyan oldukları halde tatbik ediyorlar, yani bilmeden hidayete mazhar olmuşlar. Böylelikle “diyar-ı küfür” olarak onlardan en çok tehaşi ettiğimiz, çekindiğimiz ve sakındığımız sebep aslında mevcut değil... Bunu idrak edersek gerisi kolay, çünkü biz Osmanlılar, medeniyet, refah ve umranın bizler için nasıl manevi ve dini vazife-i asliye olduğunu idrak edersek, evet efendimiz gerisi kolay, çünkü şahsi ve cem-i olarak cümle vasfımız onlardan üstün... Cehaleti bırakıp ilmi, iptidailiği bırakıp medeniyeti, tembelliği bırakıp çalışkanlığı, el emeği biçareliğini bırakıp makineyi, şehirlerde ve köylerde pisliği bırakıp temizliği, üfürüğü bırakıp ilacı, deveyi bırakıp treni, yelkeni bırakıp uskurlu gemiyi alır, kadın-erkeğimizle birlikte ve beraber bir tam millet olursak hem dinimizin, hem devletimizin bekasını ve izz-ü şan ile devamını temin ederiz. Evvela buna karar verelim, bunun asli ve ulvi vazifemiz olduğunu idrak ve kabul edelim, gerisi kolay devletlü...”
* * *
Toplantıdan birkaç gün sonra, Ömer Faiz Efendi, Sadrazama çıkmış, yazdığı “Ruzname”den söz etmiş ve rica etmiş:
“Eğer beni cezalandıracaksanız, sürgüne gönderin.
Mesela Paris’e, Londra’ya, Budapeşte’ye, Viyana’ya veya adı unutulmayan bir Avrupa şehrindeki konsolosluğa. “İnşallah beni bir cezaya layık görürseniz de buralardan birine sürerseniz.”
Sadrazam, yani Başbakan şakadan, nükteden, espriden anlayan biri olduğu için, Ömer Faiz Efendi’yi Paris’e sürmüş!!!
Böyle bir Belediye Başkanı, böyle bir Başbakan düşünebiliyor musunuz?