Anlamadığımız ya da bizim anlayamadığımız konular var. Elli küsur yıl bu işlerle uğraşıyoruz, ödül de aldık, ceza da verdik, gözaltında da kaldık, lakin şu ağzımızdan düşmeyen “Basın özgürlüğü”nü öğrenemedik gitti.
Kuş mudur, deve midir, devekuşu mudur; uçar mı, koşar mı?
Biz bilemiyoruz, herhalde bizim kalın kafamızdan...
Eskiden bu şehirde Rumlar vardı, Rum komşular vardı, dostlar vardı, terzi kalfası Anesti sık sık söylerdi:
“Nato kafa, nato mermeri!”
Acaba doğru yazdık mı?
Yani kafa kafa değil, mermer, taş diyor.
* * *
Neyse, biz gelelim basın özgürlüğüne...
Bir gazeteci, köşe yazarı, eskilerin fıkra muharriri dedikleri zatı muhterem, ülkesinde yabancı büyükelçiye iş havale ederse, şu bizim gazetede çalışan filanı söyle bizim patrona da atsın, demişse, elçi de bunu merkeze bildirmişse, sonra elçinin bu notu açıklanırsa, patron da ispiyoncuyu atarsa, bunun basın özgürlüğü ile bir ilgisi var mıdır?
* * *
Hele o zatı muhteremin başka sabıkaları da varsa, başka patronlara “onları at, beni al!” diye açık gizli mesajlar uçurmuşsa...
Şimdi bu olayın, olay “medya efsanesi” olsa bile, basın özgürlüğüyle bir ilgisi var mı yok mu?
* * *
Bir başka örnek, bir siyasi davanın iddianamesi bile açıklanmadan, özel servisle, yayın yoluyla yargısız infaz yapılmışsa, bırakın etik metik lafları, yasaya göre suçsa, savcılar da gereğini yapıp, dava açmışlarsa...
Bu da basın özgürlüğüne girer mi?
* * *
Siz hiç müzik gürültüsünden pencerelerinizin zangır zangır titrediği bir apartmanda oturdunuz mu?
Biz oturmadık, oturamayız da...
Bebek’te öyle bir yer var, bir yaz gecesi yol tıkalı, arabayla tam önünde kaldık, arabanın camları zangır zangır...
Kimi, evini terk etmiş başka bir yere çıkmış, kimi de uğraşmış, yasalara güvenmiş.
Öyle bir gürültü ki aşırı elektrik yüklenmesinden trafo patlamış.
Savcı burası için soruşturma açar ve dava açarsa buna “özgürlük” kılıfı uydurabilir mi?
Aynı soruyu bazı yazarlar için de sorarsanız, “Basın özgürlüğü” karşınıza çıkar mı?
Gürültü kirliliği suçsa, yazı kirliliği suç olmaz mı?
* * *
Sevgili Güneri Cıvaoğlu, yılın son gününde “Nişantaşı’nda bir öğle vakti” geçirmiş, izlenimlerini yeni yılın ilk günü yazmış...
“Nişantaşı’nda öğle vakti gözlemlerimi anlatacağım!” diyor ve soruyor:
“Atatürk devrimleri olmasaydı, kim bilir nasıl bir görüntüsü olacaktı ülkemin.
Bütün bir yıl, içimde tuttuğum tepkiyi tek bir solukta dışa vurayım bari.
Kemalist sözcüğünü aşağılarcasına kullananlara öfkem.”
Sağolasın sevgili Güneri!
Kemalistler, aşağılıklarla her zaman baş ederler, etmişlerdir, edecektirler.
Senin de yanlarında olduğundan hiç şüpheleri yok!