Hasan Pulur

Hasan Pulur

Tüm Yazıları

Hasan PULUR

BODRUM denilince aklınıza ne gelir?
Deniz gelir, güneş gelir, eşsiz güzellikteki koylar gelir, eğlence gelir, içki gelir, barlar gelir, Bodrum Kalesi, müzesi, ortaçağ gemisi gelir, meydandaki Nazilli pidecisi gelir, Cahit Kayra ile Selçuk Erez'in Bodrum üzerine yazdıkları son kitaplar gelir, "Çökertme türküsü" gelir, hele Özdemir Erdoğan'dan dinlemişseniz...
Ama Bodrum'da insanlar yaşıyormuş, ama Bodrum'da insanlar çalışıyormuş, Bodrum'da insanlar hastalanıyormuş, Bodrum'da insanlar mahkemelik olup, Adliye'ye düşüyorlarmış...
Kimse bunları düşünmez bile...
* * *
GEÇENLERDE İstanbul'dan Bodrum'a göç edip, yazıhane açan avukat dostumuz İlhan Keser'le bunları konuşuyorduk, "Bir de katip derdimiz var ki!" dedi.
Ne katibi?
Anlattı:
"Bodrum'da İcra, Sulh, Hukuk, Sulh Ceza, Asliye Hukuk, Asliye Ceza mahkemeleri var, bu mahkemelerde de iki katip var, bütün mahkemelerin yazı işlerini onlar yapacak... Diyelim mahkeme heyeti bir yere keşfe gidecek, katibin de gitmesi şart, o zaman mahkeme kalemi kapanıyor. Haftanın beş günü duruşma var, ortalama iki mahkemede duruşma yapılır. Yıllık iş ortalaması Sulh Ceza Mahkemesi'nde 1300, Asliye Hukuk'ta 1400, Sulh Hukuk'ta 800, Asliye Ceza'da 1300, İcra Takip'te 800'dür. Bunlara talimat, değişik iş, müteferrik tesbit dahil değil. Bu durumda hakimler ne yapsın, savcılar ne yapsın, katip sıkıntısı bir yana, Adliye'nin tek bir mübaşiri var, odacı desen, o hiç yok!"
* * *
TABİİ bu tablo yalnız Bodrum için geçerli değil, Türkiye'nin birçok ilçesinde durum aynı, sonra şikayet eder dururuz, üstelik "Geciken adalet, adalet değildir" diye de vecizeler yumurtlayarak...
Bu koşullarda, adalet nasıl gecikmesin?
* * *
1970'li yıllarda İstanbul'da Toplu Basın Mahkemesi'nde yargılanıyoruz, senatör Fethi Çelikbaş, bizden davacı, neşren hakaretten hem hapsimizi istiyor, hem de tazminat... Mahkeme Başkanı bir muhterem hakim Avni Erkunt...
Duruşmamızı ileri bir tarihe, hatırladığımız kadarıyla üç ay sonraya erteledi. Çelikbaş "Üç ay sonra mı hakim bey!" diye itiraz edecek oldu...
Avni Bey bu, kimseye öyle pabuç bırakmaz, bir celallendi:
"Evet senatör bey, üç ay sonraya, bizim günde kaç davaya baktığımızdan haberiniz var mı? Şu mahkemenin dosya koyacak dolabı yok, sandalyelere, yerlere koyuyoruz, camlar kırık, rüzgar içeride, sandalyeler sallanıyor, boyalar dökülmüş...
Siz Ankara'da oturuyorsunuz, sonra da, üç ay sonra mı diye bana hesap soruyorsunuz... Evet, üç ay sonra geleceksiniz, buyurun çıkabilirsiniz!"
* * *
NE zaman Adliye'nin bu gibi sorunlarıyla karşılaşsak, aklımıza bu anımız gelir ve Abdurrahim Karakoç'un "Hakim Beğ" taşlaması gelir:
"Gene tehir etme üç ay öteye, / Bu dava dedemden kaldı hakim beğ. / Otuz yıl da babam düştü ardına / Siz sağolun, o da öldü hakim beğ.
Kırk yıl önce; yani babam ölünce, / Kadılıklar hakimliğe dönünce, / Mirasçılar tarla, takım bölünce / İrezillik beni buldu hakim beğ.
Yaşım yetmişiki, usandım gel - git; / Bini geçti burda yediğim zılgıt. / Eğer diyeceksen `Bana ne, öl git'; / Oğlumun bir oğlu oldu hakim beğ."
* * *
EVET Bodrum'da bunlar da vardır, sadece tatil, eğlence, içki değil!



Yazara EmailH.Pulur@milliyet.com.tr