Hasan Pulur

Hasan Pulur

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

GEÇENLERDE, Türkçe konuşurken yapılan hata ve yanlışları belirten yazımızda “Eğer TRT spikeri” de Hakkâri’yi yanlış söylüyorsa...” anlamına gelen bir laf etmiştik, çünkü biz yıllar yılı güzel ve doğru Türkçeye örnek olarak TRT’yi göstermişizdir. Geçenlerde kaybettiğimiz Jülide Gülizar bir canlı örnekti.
* * *
TRT Başspikeri Şener Mete telefon etti, bu konuda söyleyecekleri vardı. Bunları yazılı olarak gönderebilir miydi?
Ne demek, elbette!
* * *
GEÇEN hafta sonu Sayın Şener Mete’den cevap değil bilgi dolu bir mektup geldi:
“Dünkü yazınızda çok haklı olarak eleştirdiğiniz Hakkâri kelimesinin yanlış okunuşu konusunda bir iki cümle etmek istiyorum. Bildiğiniz üzere eskiden (kaf) ve (kef) olarak iki harf ve dolayısıyla iki ses vardı. Yazı devriminden sonra bu iki harf tek bir harfte toplanmıştır, (k) harfimizin iki sesi barındırdığını ancak yeni nesillerin bunu tam olarak kavrayamadıklarını, (k) seslerindeki sorunların da tamamen bu durumdan kaynaklandığını tüm öğrencilere ilk derslerde anlatırız.
Geçmişte Milliyet gazetesinde de basılan Osmanlı Şehirleri adlı kitapta, şeddeli kef ile yazılmasına rağmen Hakkâri adının günümüzdeki telâffuzunda, hem kalın hem de ince sesi yan yana bulunmaktadır. İnce kelime doğru olmayan bir telâffuza bürünmektedir.”
* * *
PEKİ, bunun bir sözlüğü yok mu?
Varmış ama, biz dahil kimin haberi varmış ki!
“TRT tarafından basımı sağlanan ve tüm spikerlere gönderilen Konuşturan Sözlük’te, yanlış söylenebilecek pek çok kelimenin doğru telâffuzu, o sözcüklerin vurguları da belirtilerek hazırlanmıştır.
Kitabın 156. sayfasında bu adın okunuşu şöyle yazılmıştır: haKkâ:ri. Yani ikinci hecenin vurgulu, bu hecedeki (a) sesinin ince ve uzun, (k) sesinin ise ince okunacağı açıkça belirtilmiştir.
* * *
DİLİMİZDEKİ çoğu kelimenin tarihsel geçmişinin yüzlerce yıl öteye gittiğini düşünürsek, dilin bir ülkenin altyapısı ve üstyapısından etkilenmiş olmakla birlikte yalnızca sosyal değil, gerçekte tarihsel bir olgu ve bir miras olduğunu göz önüne aldığımızda, söyleyiş konusuna çok özel bir önem verilmesi gerektiği ortaya çıkar.
Ne yazık ki Türkçenin fonetiği bugüne kadar yazılmadığı gibi ortak ve herkesin kabul ettiği bir transkripsiyon çalışmasının da olmadığını görüyoruz.
* * *
2 AYLIK diksiyon eğitimiyle kalkıp diksiyon dersi veren ve bu mesleği 30 yıldan fazla zamandır yapan bizleri utandıran kişiler oldukça, üstelik bunlar gururla öğrencilerine! Sertifika verdikçe daha çok yanlışlar duyacağız.
Mesleki sorunlarla vaktinizi almak istemediğimden satırlarıma burada nihayet veriyorum. Ancak şu kadarını söyleyeyim ki Türkçenin konuşma ayağı eksik bırakılmıştır. Burada öncelikli görev de üniversitelere düşmektedir.”
* * *
ÖZEL radyoların serbest bırakıldığı günlerde, “Acaba burası neresi?” diye soranlara “Doğru dürüst konuşuyorlarsa TRT’dir” diye yazmıştık.
Yine diyoruz da, arada sırada kaçamak oluyor.