PAZAR sabahı sıkı Fenerbahçeli “Hakan” telefon etti: “Bugün niye maçı yazmadınız?“
“Maç oynansın bakalım, o zaman görüşürüz!”
Rahmetli Orhan Duru’nun “Yok, yok!” dediği dükkânın sahibi Hakan, belli ki Galatasaraylı yazarlara kızmış:
“Ama onlar yazıyor!”
“Yazarlar, yazarlar... Onlar bir tarihte başka şeyleri de, beklediklerini de yazarlardı, sanırım Mümtaz Hoca onlar için her şafakta ölenler! demişti.”
Ne demek her şafakta ölmek!
Anlatması uzun sürer...
* * *
MAÇTAN önce bazı televizyon programcıları bize de sordular:
“Pazar günkü Fenerbahçe-Galatasaray maçı ne olur?”
Böyle maçların sonucunu tahmin etmek güç ama, üstü kapalı birkaç laf ettik:
“Allah insanı alıştırdığından ayırmasın!”
Allah kimseyi alıştığından mahrum bırakmasın, Fenerbahçe’nin “Şükrü Saracoğlu”nda Galatasaray’la oynadığı her maçın sonucu alıştığımız gibi bitiyor, bu da öyle:3-1
* * *
60 yıldır futbol maçı seyrederiz, taşlı, sopalı, ayvalı, minderli çok maç gördük ama böylesini hiç görmedik.
Maç başlamadan önce ısınma hareketleri yapan futbolcuların kavgaya tutuşması, yumruk yumruğa itişip kakışmaları...
Mahalle maçında bile olmaz, ayıp!
* * *
BİLENLE bilmeyen bir olur mu?
Olmuyor!
Fenerbahçeli İspanyol Güiza maçın uzatma süresinde “absürt” bir gol attı, saçma sapan, olmayacak bir gol!
Tabii “Böyle gol olur mu, sayılmaz!” diyecek değiliz.
Herkes gibi biz de seyrettik, ama Rıdvan Dilmen bir başka seyretmiş:
“Dikkat edin, o golden sonra, Galatasaray kalesine koşarak giden, topu alıp, santraya götüren kimdi? 35 yaşındaki Carlos!”
Fenerbahçe’nin maçı kazanmak için nasıl hırsla dolu olduğunu bundan daha iyi gösteren görüntü olur mu?
* * *
ÖNCE çok kişi bir anlam veremedi, stadyumda durmadan Kayhan’ın bestesi, Nilüfer’in okuduğu “Mor Menekşe” şarkısı çalıyordu:
“Akşam oldu penceremde
Yorgun rüzgâr esiyor, geçiyor, renkler suskun
Bir mahzun mor menekşe
Ağlıyor mu ne?”
Meğer Galatasaray yeni, mor formalarıyla maça çıkmaya hazırlanmış, bunu öğrenen Fenerliler hemen uygun şarkıyı bulup çalmışlar. Lakin, hakem mor formaya izin vermeyince şarkı dillerinde kalmış, onlar da bunca emek boşa gitmesin demişler.
Geçen yıl da böyle olmuş, Galatasaray’ı 4-1 yenince, “Hatıralar sarmış dört bir yanımı” diye şarkıya başlamışlardı.
Tribünlerin güzelliği budur, sahaya onu bunu atıp, hakemin kafasını yarmak değil.
* * *
İNSAF sahibi Galatasaraylılar da var, ölçüyü kaçıranlar da; sanki Fenerbahçe o maçı kazanmamış gibi, ya da kazanmış ama, nasıl kazanmış...
Hele birisi var ki, insanın Fatih Terim’e bir daha hak verişi, “Ağzına sağlık” deyişi geliyor.
Fıkrayı bilirsiniz...
Birinci raunt, boksör ağzı burnu kan içinde köşeye gelmiş, antrenörü moral vermiş:
“Çok iyisin, dayan, adamı perişan ettin!”
İkinci raundun sonu, boksörün dudağı patlamış, gözü şişmiş, hocası yine moral vermiş:
“Adamı fena dövüyorsun, dayan!”
Üçüncü raunt, adamın nakavt olmasını gong önlemiş, antrenör yine moral peşinde:
“Dayan aslanım, adamın işi bitik!”
Boksör dayanamamış:
“Peki hocam, o adam kim, beni döve döve bu hale getirdi?!”
Fıkra eski, yine bir Galatasaray maçından sonra da yazdığımızı hatırlıyoruz.
* * *
SARACOĞLU’ndaki bir Fenerbahçe-Galatasaray maçı böyle bitti, gelecek yıla kadar bekleriz, “Arada bir de Ali Sami Yen var” demeyin, oranın Saracoğlu gibi garanti belgesi yok!