“KIZILAY” denince akla ilk gelen “yardım”dır. Her faciadan, felaketten sonra yardıma “Kızılay” koşar. Kızılay, 1868’de Osmanlı döneminde kurulmuştur, adı “Hilal-i Ahmer”dir, böyle bir örgütün Batı ülkelerindeki adı “Kızılhaç”tır. Hıristiyanlar için “haç” kutsal bir şekildir, Hz. İsa’nın çarmıha gerilişinin sembolüdür.
Peki “Kızılay” ne iş yapar?
Her felaketten sonra “Nerede Kızılay?” diyenler, acaba “Kızılay”ı hatırlar, bağış yapar mı?
Uzun lafa ne hacet, Van depreminde Kızılay’ın yardım katkısı ne kadardır?
* * *
GENEL Başkan Ahmet Lütfü Akar, ilk günlerde neler yaptıklarını şöyle açıklamaktadır:
“İlk etapta 30.000 çadır deprem bölgesine ulaştırılmıştır. Kızılay tarafından bugüne kadar toplamda da 51.113 çadır bölgedeki afetzedelerin kullanımına sunulmuştur. Afetzedelerin kullanımına sunulan bu çadırlar, Kızılay’ın kendi tesislerinde üretilmiş, çift katlı, astarlı, su geçirmezlik özelliği bulunan çadırlardır.”
* * *
ÇADIR yeter mi?
Hele Van’daki soğuğu karı düşündükçe...
“Depremzedelerin soğuktan korunması amacıyla battaniye, uyku tulumu, katalitik ve elektrikli sobaları bölgeye ulaştıran Türk Kızılayı, iklim koşullarına daha dayanıklı olan 3.294 prefabrik “Mevlana Evleri”ni de deprem bölgesine göndermiş ve bölgede Mevlana Kentler oluşturulmuştur. Ayrıca geçici barınmaya katkı sağlamak amacıyla toplam 2.000-2.500 adet civarında konteyner ev de Aralık ayı içerisinde depremzedelerin kullanımına sunulacaktır.”
* * *
PEKİ bu çadırlar yeter mi?
Daha da önemlisi, Allah korusun bir felakete daha uğrarsak ne yapılmalıdır?
Genel Başkan “çadır” durumunu şöyle anlatmaktadır:
“Türk Kızılayı’nın ülke genelindeki çadır stoku 50.000 adettir. Depolarımızda bulunan tüm çadırlar deprem bölgesinde kullanıma sunulmuştur. Türk Kızılayı, boşalan lojistik depolarında çadır stokunu yerine koyabilmek için, Ankara ve Erzincan’da bulunan çadır üretim kapasitemiz 16.000’den 30.000’e çıkarılmıştır.”
* * *
SORUN yok mu?
Hiç olmaz mı?
Hele “çadır” denince...
Peki, bu sorunun temel nedeni?
Ahmet Lütfü Akar’a göre, bizim değerlendirmemize göre de bencillik... Hiç unutamıyoruz depremin, ikinci veya üçüncü günü televizyonlarda bir haber vardı. Van’da depremden zarar görmeyen biri, evinin bahçesine Kızılay çadırlarından ikisini alıp kurmuştu.
Başkan da şöyle diyor.
“Bölgedeki çadır sıkıntısının ortaya çıkmasındaki temel neden, depremzede vatandaşlarımızın çadırkentlere gelmek yerine, evlerinin önüne çadır istemeleridir. Bu tip münferit çadır dağıtımları, afet yönetimini zorlaştırmakta, güvenlik sorunları ortaya çıkarmakta ve afetzedelere sosyal hizmetlerin sağlanmasını güçleştirmektedir.”
Ya yemek? Çadırın altına girdin, karnını nasıl doyuracaksın?
“Van’da bulunan Türk Kızılayı Aşevi, bölgeye gönderdiğimiz 22 mobil mutfak ve mobil ekmek fırını, depremzedelerin sıcak yemek ihtiyacını karşılamak üzere sürekli çalışmaktadır. Van ve Erciş’te 5 çadırkent ve 2 Mevlana kentte her gün 21.500 kişiye üç öğün sıcak yemek dağıtımı gerçekleşmektedir. Toplu barınma alanlarına gelmeyi tercih etmeyen vatandaşlarımızın sıcak yemek ihtiyacının karşılanabilmesi için gezici ekipler oluşturulmuş ve 10.500 kişiye daha üç öğün sıcak yemek dağıtımına başlanmıştır.”
* * *
AMA öyle, şöyle ya da böyle...
Her şeye rağmen sahipsiz değiliz...
“Sen öyle bil!” diyenleri duyar gibiyiz.
Evet, ama ya “Kızılay” olmasaydı?
Bir de öyle düşünün.