Yazarlar "Hayat Yolunda"

"Hayat Yolunda"

27.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Hayat Yolunda"

Hayat Yolunda

Şahin ALPAY

"1980 öncesinin kanlı ortamında yayınladığım Politikada Şiddet adlı kitabımın ikinci cildini yazmak nasip olmadı. 12 Eylül'de tutuklanınca, Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi, benim için ayrı bir tecrübe oldu. Cezaevinin kitaplardan uzak, duygu yüklü dünyasında, ikinci cildi bir araştırma gibi değil, bir roman gibi yazmaya heveslenmiştim. Bir Tek Gün adlı bir roman yazacaktım. Ülkücü mü, Devrimci mi, İslamcı mı olduğu belli olmayan bir militanın 24 saatlik hayatını anlatacaktım. Romanın kahramanı, ideolojik aklıyla normal aklı arasında çelişkiler yaşayan bir genç olacaktı. Zaman zaman normal aklı, vicdanı isyan edecekti, ama 'dönme'yi göze alamayacaktı! 'Döndü' denilmesini göze alamadığı için 'öldü' denilmesine boyun eğecekti!"
Taha Akyol, Hayat Yolunda: Gençler için Anılar ve Öneriler (Milliyet yayınları, Kasım 1997) başlıklı son kitabının bir yerinde bunları yazıyor. Sonra devam ediyor: "Tutukluluğum sona erdikten sonra, hayat kavgası ağır bastı. Roman yazamıyorum, ama kendi deneylerimi yazmalıyım, diye düşündüm... Tecrübelerimizi kendimize saklamaya hakkımız yok!" (s. 51 - 53)
Hayat Yolunda, Taha Akyol'un, yazamadığı romanında gençlerle paylaşmak istediği tecrübeleri ve bunlardan çıkardığı dersleri tartışan yazılardan oluşan kitabı. Akyol bu yazılarıyla, gerek şahsen kendisinin, gerek bizim kuşağımızın, yerli ve yabancı başka kuşakların tecrübelerinden hareketle, (İslamcı, Devrimci, Ülkücü, Ümmetçi, Komünist, Türkçü ya da Kürtçü) "ideolojinin büyüsü" ne kapılan gençleri, büyüyü yırtıp eleştirel aklın yolunu tutmaya; ideoloji için ölmek yerine, idealler için yaşamaya çağırıyor. Topluma ve devlete de, gençlere "anlayışla" yaklaşmanın, onlara (biraz da psikolojileri icabı kapıldıkları) büyüden kurtulma fırsatını tanımanın önemini anlatmaya çalışıyor.
Akyol ve ben aynı kuşağın sağ ve sol ideolojik cenahlarının ileri uçlarında yer aldıktan sonra, tecrübelerimizden benzer sonuçlar çıkaran iki mensubuyuz. Bu sonuçları çıkardıktan sonra üzerinde buluştuğumuz nokta, liberal demokratik değerler oldu. Belki o, yerel ve muhafazakar duyarlılıklara bir miktar bağlı kaldı; belki ben evrensel ve reformcu duyarlılıkları bir ölçüde korudum. Ama ikimiz de dogmaları terkettik ve eleştirel akılcılıkta karar kıldık...
Bu biyografik notları yazmamın yegane amacı, sonunda Bab - ı Ali'de buluşup dost olduğumuz, bir zamanlarki "zıt kardeşim" Taha Akyol'un bu son kitabına verdiğim özel değeri vurgulamak. Benim dinmeyen arzum, birgün onun yazamadığı romanı yazmak...
Akyol'a tümüyle katılıyorum. Ne yazık ki onca yerel ve evrensel tecrübeye; bu yolda harcanan yıllara, hayatlara, kuşaklara rağmen ülkemizde hala insanın "yanılabilir" olduğu, bugün doğru sandığımız şeylerin yarın yanlış çıkabileceği anlayışını; sorgulayıcı, kuşkucu, eleştirel, akılcı, yani bilimsel zihniyeti hakim kılabilmiş değiliz. Toplum olarak hala çağdaş uygarlığın belki esas ölçüsünün kendi kendini eleştirebilmek olduğunu; özgürlükçü demokrasinin herşeyden önce "hatalardan dönmeyi, yanlışları düzeltmeyi mümkün kılan rejim" olduğunu anlayamadık. Hala daha kimileri hatalardan "dönmektense ölmeyi" tercih ediyor; fikir değiştirmeyi ahlaksızlık addedenler, "Davadan döneni vurun!" diyenler hala itibar görebiliyor.
Ne yazık ki, Türkiye'de hala bireye, bireyin hakları ve özgürlüklerine saygıyı yerleştiremedik. Özgürlüğün öznesinin ancak ve ancak birey olabileceğini kavrayamadık. Sınıfın, halkın, milletin, ümmetin, cemaatin, kimliklerin, vs. "özgürlüğü" söylemini aşamadık.
Teselli bulabileceğimiz tek şey, dogmatizmin ve "ideolojinin büyüsü"nün bizim genç olduğumuz günlere nazaran bugün belki biraz daha gerilemiş olması.


Yazara Email S.Alpay@milliyet.com.tr