23.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:
Umur Talu
İSVEÇ'i zaten iyi bilen, üstelik son seçimleri de yerinde izleyen Şahin Alpay, Avrupa sosyal demokrat hareketinin en önemli unsurlarından İsveç Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin (SAP) aldığı sonucu "hezimet" olarak değerlendirmişti.
Gerçekten de, parti 9 puanlık oy kaybıyla tarihin en şiddetli "düşüş"ünü yaşamış, oy oranı ise "genel oy hakkından bu yana görülen en düşük oy" olmuştu.
İkinci Dünya Savaşı ertesindeki tüm seçimlerde, 1991 hariç (yüzde 37.7), SAP'ın hep yüzde 42'nin üstünde oy aldığı (1968'de yüzde 50.1) düşünülürse...
"Hezimet" ortadaydı.
Ancak, parti, tek başına iktidarı mümkün olmasa da, yine de yüzde 36.6 ile seçimin birincisiydi. Onu tehdit eden sağ blok lideri "ılımlı" Muhafazakar Parti ise, popüler liderine rağmen yerinde saymıştı.
Alpay'ın da kaydettiği gibi, seçimin, biri solda, biri sağda, yükselen iki yıldızı vardı.
Eski komünistlerin Sol Parti'si ile Hristiyan Demokratlar.
Biri oy oranını iki, diğeri de üç katına çıkarmıştı. İkincisininki "tepki oyları"ydı.
Birincisi?
Sol Parti'nin kampanyası, "refah devleti"nin ileri bir uygulaması olan İsveç'te, sağ koalisyonla başlayan, ardından da sosyal demokrat iktidarla süren "refahtan, paylaşımdan kaçış"a muhalefetti.
Kamu harcamalarının her şeye rağmen milli gelirin yüzde 60'ını bulduğu, sosyal harcamaların milli gelirdeki payının yüzde 43 olduğu, çalışanların yüzde 31'inin kamu sektöründe yer aldığı bir "sosyal piyasa" ülkesinde o "kaçış" çabalarına tepki Sol Parti'yi sıçrattı.
Hatta, lideri Gudrun Schyman'ın, tüm sosyal söylevlerine rağmen, evinin temizliğinde 16 yaşında bir kızı beyannamesiz çalıştırdığının ortaya çıkmasına rağmen.
Şunu da eklemeli ki, SAP da, bir dönüş yaparak, seçim kampanyasının omurgasını yine refah devleti üstüne oturtmuştu. Bu, partiye oy kaybettiren bir unsur muydu, yoksa tam tersine, daha çok kaybetmesini mi engellemişti?
. . .
"Hezimet"e dönersek...
Ve Alpay'ın ihtisasına rağmen, haddim olmayarak kendi düşüncemi söylemem gerekirse...
"Hezimet"e uğrayan, klasik anlamıyla sosyal demokrasi ve sol değil.
Tam tersine, insanların sosyal kazanımlarını yitirmeme arzusu ve gelecek kaygısı, bunları umursamayan politikaları "hezimet"e değilse de, en azından yenilgiye uğratıyor.
Bu, kanal bulduğunda "sol"da da kendini ifade edebildiği gibi, "tepkisel" sağ mecralara da akabiliyor.
Sanıyorum; şu son "global piyasa" krizleriyle birlikte, nasıl dünyaya çeki düzen verilmesi üstüne "global" arayışlar yoğunlaşmışsa, ülkeler ölçeğinde de, "piyasa"nın ezdiklerinin uyanışı sözkonusu olacak.
Uyanış?
Bazen umut veren rüyalarla, bazen tepkici kabuslarla belki.
Kimi tarih boyunca kazanmış olduklarını daha fazla yitirmemek isteyecek, kimi de sürekli kaybetmekten bıkkınlığını bir şekilde ifade edecek.
Duygusuz piyasaya karşı, duyguların yeni bir isyan dalgası belki de.
Ekonomi politikasını sadece güçlülerin sırtını sıvazlamaktan ibaret gören yerli duygusuzlara duyurulur.
"Tarihin sonu" olur mu hiç?
Yazara E-Posta: umur.talu@milliyet.com.tr