Yazarlar Hızla kalkınıyoruz...

Hızla kalkınıyoruz...

16.05.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hızla kalkınıyoruz...

Hızla kalkınıyoruz...

       HER gün yeni bir şey oluyor. Gündem hızla değişiyor. Bu "yeni"lerin içinde hoş bir şeyler de olsa içim yanmayacak. Ama yok, hiç hoş bir şey yok. Zaten olsa da "hoş"luklarla kimsenin ilgilendiği yok. Arada sırada bir gazetede çıkıyor, bir Türk, tıp alanında yeni bir şey bulmuş... Kime ne, ne önemi var? İlgi çekici bir unsur yok ki bu haberde... Birkaç dakika ile geçiştiriliyor.
       Yaşar Kemal'in Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana kitabı peynir ekmek gibi satıyor. Başlayınca elinizden bırakamıyorsunuz, nefis, olağanüstü... Kimse bundan söz etmiyor. Orhan Pamuk Amerika'da tanınıyormuş, çok okunuyormuş. Bu, kulaktan kulağa bile söylenmiyor... İyi'lerin hiç önemi yok ama kötü'lere ilgi çok. Neyse ki, her gün kötü bir şey var da heyecanımız taze kalıyor. Bugün hangi kötülükten söz etsek?
       Susurluk dosyası ne oldu? Yeni cinayetler ne anlama geliyor? Kim yaptı? Yakalanabilecek mi? Alıştık... Alıştık... Alıştık... Bu cinayetler sürebilir de, ne yapalım, yapacak bir şey yok... Şöyle bir bakar, "a yine mi" deyip zaplarız kanalı. İçimizi açacak bir Sibel Can ya da Hülya Avşar nasıl olsa çıkar bir yerlerden. Ya da Seda Sayan saçını kesebilir, Rüştü de ona hakaret edebilir... Bu da olmazsa Uçe Ebru ile klip çeker...
       Aldırmıyoruz artık hiç bir şeye. Bugün olana bugün tepki gösteriyoruz, yarına Allah kerim. Dün geçmişte kaldı, bakalım bugünün olayı ne? Hangi "korkunç" olayla "az sonra" "şok" geçireceğiz?
       İçinde kadın, seks, şiddet olan bir olay varsa, bu, üç - dört gün sürüyor. Reyting reyting... Aranıp da bulunamayan şey. Oh, ne güzel, üç kadına Ortaköy'de tecavüz edildi, hem de yedi kişi tarafından... Kamera lütfen şu titreyen ellere yaklaşın, bakın nasıl titriyor kadının elleri... Biz teşhirci kanal değiliz, işte yüzünü bantla yayınlıyoruz. Hay Allah kamera kaydıkça yüz görünüyor... Ne yapalım canım. Haydi zap...
       Ne biçim kanal bu sayın seyirciler, kadının titreyen ellerini gösteriyorlar, üstelik bu kadınlar, "figüranın figüranı", porno fotoğraflar da çektirmişler, hem kapı o kadar da zorlanmamış... E o zaman... yani...
       İçiniz daralıyor, televizyonun kafasına bir şey fırlatmak istiyorsunuz, ama ne işe yarayacak ki bu?
       İnsan Hakları Derneği Başkanı'nın öldürülmesiyle, Susurluk davasıyla, Doğuş'un hapse girişi, hapisten evlenerek çıkışı ya da şişman kızın zayıflamaya karar verişi eş değer görülüyor. Belki de bunlar, gerçekten daha fazla ilgi çekiyor.
       Gündem hızla değişiyor. Göz göre göre her şey kötüye gidiyor, medya da politikacılar da işin gırgırında. Her ikisi de reyting aldıkça kabarıyor. Medyanın reytingi olanca bayağılık, düzeysizlik, politikacının reytingi yaptıkları değil, ötekinin yapamadıklarını bağırıp, sağa sola sövmek. Birbirini engelleyip, birbirini kötülemek... Ne sol solla birleşiyor, ne sağ sağla. Buyrun, Fazilet geliyor.
       Gençler, "yalnız yakalayınca" polisi dövüyor. Etme bulma dünyası demek geçiyor içinizden, diyemiyorsunuz. Nereden kime gelirse gelsin şiddet kınanmalı. Hangi birini kınayacağız, kınayınca ne oluyor, kimseden çıt yok.
       Artık yatırım yapılıyor, demekki Doğu kalkınıyor. Ama oralarda yaşayanların içler acısı durumu kimsenin umurunda değil. Kalkınma deyince akla tek gelen şey yatırım... Eğitime yatırımdan ise hiç söz edilmiyor. En büyük gururumuz sekiz yıllık eğitim buralara uğramamış bile. Kadınlar bir inek gibi alınıp satılıyor, her yıl bir çocuk doğuruyor, çocuklar okula gönderilmiyor, cahillik had safhada, aynı dili konuşsak bile anlaşamıyoruz.
       Ama kalkınıyoruz... Türkiye her şeyle gurur duyuyor.


Yazara E-Posta: D.Asena@milliyet.com.tr