Krizden bu yana ekonomideki bozuk yapıyı ve izlenen stratejiyi dile getiriyoruz. Zaman zaman ekonomi yönetimini eleştirdiğimiz de oluyor. Ama açıkça belirtelim; karşıt öneriler çok daha hatalı. İzlenen stratejinin ise genel olarak doğru olduğu kanısındayız.
Program açıklanır açıklanmaz iç borcun çok büyük olduğunu, ancak yıl sonuna kadar çevrilmesinde bir sorun görmediğimizi savunduk. Haklı çıktık. Takası savunduk. Haklıydık. Hem Hazine rahatladı, hem de kur büsbütün sapıtmadı.
Bundan dört ay önce vergi ve borç dışında düşünülen tüm kaynakların hayali olduğunu savunduk. Pek yanılmadığımız görülüyor. Krizden bu yana dalgalı kur sistemini savunduk. Çünkü biliyoruz ki, bunun dışında tüm sistemler riskli. Çoğu ülkede esnek olmayan kur sistemleri mali krizlere neden oldu. Ancak kur tahminlerimiz hayli hatalı çıktı. Bunun da üç nedeni oldu: birincisi, açık pozisyonda (net döviz borçlusu) olan özel bankalar döviz almayı sürdürdüler; ikincisi, vatandaş aldı ve tabii bir de bazı bankalar kurda manipülasyon yaptı.
Hazirandan bu yana sık sık üretimde ciddi sorunlar bulunduğunu belirttik. Fakat biz o yazılarımızda ağustos ayı itibariyle canlanma beklediğimizi belirtmiştik. Bu doğru çıkmadığı gibi, şu anda görülen kıpırtılar gayet zayıf. 11 Eylül olmasaydı bile Telekom krizi sonrası canlanmanın ekimden önce olacağını tahmin etmek hayalmiş.
Ödemeler dengesinde çok olumlu gelişmeler bekliyorduk. Hem ihracatımız o denli olumlu gelişmedi, hem de kazanılan dövizler bozulmadı. Burada da bir miktar yanıldık.
İzlenen ekonomi programı dış denge için esnek bir kur sistemi, iç denge ve kamu iç borcunun göreli olarak küçülmesi için de bütçede faiz - dışı fazla öngörüyor. Bu kadarıyla da performansta herhangi bir sıkıntı yok. Ama sonuçlar hiç de iç açıcı değil. Çünkü büyümeye geçilemedi.
Program bazı eski bürokratlar tarafından sık sık eleştiriliyor. Ve ilginçtir, programın temel noktalarına hücum ediliyor. Programı eleştirenler ilk önce takasa karşı çıktılar. Neyse ki, buna itibar edilmedi. Daha sonra bunun gönülsüz olanını, yani konsolidasyonu, istediler (Yani "güzellikle değil, zorla yapılırsa iyi olur" dediler). Bu istem piyasada risk primlerini yükseltmek ve Hazine’nin borçlanmasını zorlaştırmak anlamına geliyordu. Öyle de oldu. Faizler ve kur yükseldi.Daha sonra bankalar açık pozisyon kapatırken yükselen kurdan rahatsız olan işadamı ve bankaları arkalarına alarak ciddi bir kampanya başlattılar. Sıcak paranın savunusunu yapıldı. Ama bunda da sonuç alınamadı.
Daha sonra kamu harcamalarını artıralım, tezi ön plana çıktı. Bahane reel sektördü. Tabii sonuç, artan kamu açığı ve enflasyon olacaktı. Bu çabuk savuşturuldu. Ama en son gelen saldırı vergilerin düşürülmesi oldu. Eski maliyecilerin çoğu buna teşne oldular. Anlaşılıyor ki, sınırlı da olsa başarı elde ettiler. 2002 bütçesine girerken bu programı uygulayanlara en büyük eleştirimiz programın topluma, kamuoyuna, hatta onu savunma durumunda olan hükümete yeterince anlatmamasıdır. Program kendi içinde tutarlıdır, ama aydınlanma eksikliği vardır.