2001 yılı başında bir krizle karşılaştık. Ve yıl boyunca yaraları sarmaya çalıştık. Tabii işler hemen düzelmedi. İyileşme bu yıla sarktı. Ancak, şimdi ekonomide bir toparlanma yaşanıyor. Geçen hafta açıklanan kapasite kullanım oranı da bunu gösteriyor.
Geçen yıl krizin hemen sonrasında sanayide kapasite kullanım oranı yüzde 68.5’a kadar düşmüştü. Sonra her ay bir miktar toparladı. Ve temmuza gelindiğinde yüzde 71.1’e ulaştı. Geçenlerde temmuz ayı kapasite kullanım oranı yüzde 77.5 olarak açıklandı. Demek ki, toparlanma oldukça iyi bir düzeye gelmiş. Rakamları biraz irdelediğimizde kamu sektöründeki iyileşmenin göreli fazlalığı gözleniyor. Özel kesimde ise çok kötü duruma düşenlerde önemli bir düzelme var. Ancak, krizden az hasar görenlerde büyük bir değişiklik görülmüyor.
Büyüme ekonomide en önemli gösterge. Geçici olan büyümeler ise pek olumlu sayılmaz. Hatta çok aşırı ve birdenbire yaşanan büyümeler sıkıntı bile verebilir. Sağlıklı olan büyüme sürekli olandır. Şu anda gözlenen büyüme gelecek yıl da sürecekse (ki öyle görünüyor) bu olumludur. Oysa 2000 yılında yaşanan büyüme geçiciydi. Aşırıydı. Ve nitekim sonbahara doğru sıkıntılar baş gösterdi. Nihayet kriz oldu.
Kuşkusuz son siyasal çalkantılar olmasaydı, hem risk primleri, hem de faizler daha düşük düzeyde kalacaktı. Toparlanma da hız kazanacaktı. Yılbaşında ekonomi yönetimi yüzde 3 civarında bir büyüme öngörüyordu. Hatta bir ara endişeli bir ortam oluşunca bunun bile tutturulamayacağı sanıldı. Ancak zamanla veriler bu kaygıları dağıttı. Şimdi yüzde 4’e yakın bir büyüme bekleniyor. Demek ki, her şey olumlu gitseydi, yüzde 5’lik bir büyüme sağlanabilirdi. Gerçekten Türk ekonomisinin dinamizmi hayranlık verici!
2003 yılında en önemli hedef büyüme olmalı. Çünkü resmi verilere göre, beyaz yakalıların yüzde 30’a yakını işsiz. Bunların üçte ikisi de bir yıl içinde iş bulmayı beklemiyor, hatta yurtdışına gitmeyi planlıyor. Ve büyüme olmadan iş olanaklarını artırmanın mümkün olmadığını biliyoruz.
2003 yılında kamu maliyesinde sorunlar gözleniyor. Malum risk primleri yükselince iç borçlanmada hem vade kısalıyor, hem de faiz artıyor. Bütçeye olan yük de artıyor. Yılda 68 milyar dolarlık borç servisinin yüzde 87’si iç borç servisi, 63’ü de piyasaya (gerisi kamunun kendi içinde). Tahminen 2002 yılında piyasaya 43 milyar dolar ödenmiş olacak. Eğer işler iyi gitse, faizlerdeki düşüş ve vade uzaması sayesinde, kaba bir tahminle, 8 - 9 milyar dolarlık bir mali rahatlama oluşabilir.
2003 yılında iç borç servisinin düşeceği görünüyor. Dış borç servisi ise artacak gibi. Çünkü, IMF’ye ödemeler başlayacak. Toplamda ise pek değişiklik olmayacak. Gelecek yıl resmi kuruluşlardan yardım gelmeyeceğine göre 6 milyar dolarlık finansman açığı görülüyor. Yani, ya istikrar sağlanacak ve faizler düşecek, vade de uzayacak, ya da sıkıntılar yaşanacak.
Özetle, büyüme olumlu, ancak faizler düşmezse kamu maliyesi 2003’te sıkıntılı görünüyor.