1990 yılında Irak Kuveyt’i işgal edince, bölge ayağa kalkmıştı. Başta Suudi Arabistan olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri tir tir titriyorlardı. Bu ülkeler ABD’ye yalvardılar, yakardılar. "Kurtar bizi, yoksa bizi de işgal eder" dediler. Küresel bekçiliği üstlenmiş olan ABD de, yanına bazı Batılı ülkeleri alarak Kuveyt’i Irak işgalinden kurtardı.
Irak dünya petrol rezervlerinin yüzde 10.4’üne sahip. Yüzde 9’luk bir pay da Kuveyt’e ait. En büyük rezerv ise Suudi Arabistan’da; dünya rezervlerinin yüzde 24’ü bu ülkede. 1990 işgalinde "Büyük Irak" hedefine ulaşabilseydi, Irak dünya rezervlerinin yüzde 20’sine sahip olacaktı. Hatta kenarda duran Birleşik Arap Emirlikleri’ni de işgal etseydi, dünya rezervlerinin yüzde 29’una sahip olacaktı. Muhtemelen de nihai hedefi oydu. Hele, bir de eğer Suudi Arabistan’ı topraklarına katmaya kalksaydı, dünya petrol kaynaklarının yüzde 53’ünü kontrol ediyor olacaktı.
Şimdi Irak liderinin bir zalim olduğu ve gerek kendi halkına, gerekse çevre halklara zulmetmek istediği söyleniyor. Saddam’ın bir zalim olduğuna kuşku yok. Ama ABD’nin sırf bu nedenle Irak’a müdahale ettiğini düşünmek için saf olmak gerek.
Bize göre, ABD’nin ısrarla Irak’a müdahale etmesinde bir değil, birkaç neden var. Birincisi, bölgede farklı bir (belki de iki) devlet yaratarak stratejik dengeleri değiştirmek istiyor. Böylece İsrail daha güvende olacak. Ve kurulan yeni devletle beraber, Türkiye İran’ı siyasal bir kıskaç içine alabilecek. Üstelik Ortadoğu’daki diğer ülkelerin iç siyasal yapıları da belki değişecek. İkincisi, savaş sonunda ABD petrol ve dünya rezervlerinin kontrolünde daha etkili olacak. Ve nihayet, bir zalimi devirerek dünyadaki terör olaylarında hız kestirmeye çalışacak.
Bush ailesinin Saddam’la hesaplaşmasına gelince. ABD dış politikasının bu denli kişisel ve duygusal olabileceğini düşünmemek gerek. Dünyanın en güçlü ülkesinin elbette rasyonel hesapları vardır.
Ancak ABD bu kez davetli değil. İlgili ülkeler bu kez savaş istemiyor. Hatta Batılı müttefikler bile (İngiltere hariç) ayak sürüyor. Kendi kendini savaşa davet eden ABD ise sıkıntıda. Türkiye bu anlamda üç bakımdan önemli rol taşıyor.
Birincisi, Türkiye Irak ile sınırdaş olan bir ülke. Stratejik bakımdan bu son derece önemli. Üstelik herhangi bir kara harekatında hem Kuzey Irak’ı iyi tanıdığından, hem de o bölgede çatışma olasılığı düşük olduğundan avantajlı.
İkincisi, Müslüman bir ülke. 11 Eylül’den sonra akıllı Amerikalılar uygarlıklar savaşı çıkartmaktan kaçınıyorlar. Böyle bir savaş olacaksa dinsel ayrılığa değil, demokrasi ve insan haklarına dayanmasının daha doğru olduğunu düşünüyorlar.
Üçüncüsü, Türkiye öteden beri ABD’nin sadık bir müttefiki. Üstelik bu ara ekonomik olarak da ABD’ye (özellikle son birkaç yılda) iyiden iyiye borçlu.
ABD’nin rahatlıkla savaş istemesinde bir başka neden de; sonuç alınamazsa çekip gidebileceğidir. Yani risk taşımıyor. Irak’la zaten arası iyi değil. Yine iyi olmaz. Bir şey fark etmez. Ama Türkiye bir batağa saplanır. Kısacası, Türkiye işin içinde olacaksa mutlaka sonuç alınmalı.