Önceki hafta Antep’teydik. Keyfimiz yerindeydi. Piyasalarda ısınma başlamıştı, ama bu noktaya gelinmemişti. Gerçek hava da iyice ısınmaya başlamıştı. O sıcak havada iki konuşma yaptık. Öğlen ve akşam olmak üzere iki de kebap kürü. (Kebap kürünü on gündür salata ve meyve diyeti ile atlatmaya çalışıyoruz. Ancak kolay olmuyor tabii. Ne de olsa Antep kebabı.)
İki konuşmaya gelince... İlk konuşma Antep Sanayi Odası’ndaydı. Antep’e giderken krizden nasıl etkilendiğini merak ediyorduk. Gerçi daha önce ziyaret eden bazı patronlar döndüklerinde Antep’e kriz girmediği izlenimlerini aktarsalar da, bunu abartılı buluyorduk. Antep’te Sanayi Odası’nın genç bir başkanı var; Nejat Koçer. Açıkçası ülkenin bu dinamik beldesinde genç bir başkanı görmek insanı mutlu ediyor. Antep Sanayi Odası’nda 2002 yılına ilişkin beklentilerimizi aktardık. Sonra bu programın başarılı olması için neler gerektiğini anlattık. Nihayet krizden alınan derslere geçtik.
Özetle şöyle dedik; 2002 yılına ilişkin beklentilerimiz olumlu. Ama kaygılarımız da az değil. Siyasal irade noksanlığının yanı sıra, şimdi bir de siyasette istikrarsız dönem başladı. Hükümetin kredibilitesi giderek düşerken, piyasalar bir düzelip bir bozulabiliyor. Toplumda moral çöküntüsü var. Çeşitli toplumsal kesimlerin programa muhalefeti olmasa da, ciddi bir desteği de yok. Program kendi içinde ne kadar tutarlı olursa olsun, uygulayanlar ne kadar yetenekli olursa olsun, hatta ne denli dış destek verilirse verilsin, bu koşullar düzelmeden istikrara ulaşmak çok zor. Antep’te bu konuşmayı yaparken kafaların hep sallandığını gördük. Çıktığımızda da müthiş destek gördük.
Daha sonra siyasal senaryoları tartıştık. Bize göre en geç 2003 yılında bir seçim olacak. 2002 sonbaharı ise Başbakan’ın sağlığına bağlı. Bu tahmine çoğu Antepli işadamı katıldı.
Krizden neler öğrenildiğine gelince. Vatandaşın üç dersi çok iyi aldığını düşünüyoruz. Birincisi, artık ücret değil, iş güvencesi önemli. O denli işsizlik arttı ki, kimse ücrete bakmıyor. İkincisi, vatandaş riskleri öğrendi. Likit kalmayı ama dövizin de riskli olduğunu öğrendi. Ve nihayet vatandaş siyasette değişim olmadan bu işlerin düze çıkmayacağını fark etti.
Krizde vatandaş epeyce ders alsa da işadamlarımızın çoğu almadı. İşadamlarının çoğu Derviş’e yürekten destek veriyor. Bazı işadamlarına göre IMF’den para koparabilecek tek kişi Derviş. Derviş devlete borç bulacak, onlar da devletten borç alacaklar. Oh ne ala! Nitekim "hani bana" deyip durdular. Bereket Derviş sıkı durdu ve popülizm yapılmadı. Anteplilere sorduk; şimdiye kadar devletten ne istediniz? Yanıt "hiçöti. İşte Anteplinin krize girmemesinin tılsımı da buydu. Antepli işadamı devletin sırtından semirmemişti. Borçla değil, emekle serpilmişti.
Antep’te Konukoğlu destanı bizi de etkiledi. Müthiş dikkatli ve çok çalışkan bir aile. Böylece başarılı olmuşlar. Üstelik hayırseverler de. Antep’te nereye baksanız onların ismini taşıyor. Bir sürü eğitim kuruluşu gerçekleştirmişler. Bine yakın öğrenciyi okutuyorlar. Ve her yıl 7500 öğrenciyi tepeden tırnağa donatıyorlar. Kıvanç verici. Ama Antep’te çoğu işadamı zaten böyle bir kültüre sahip. İstanbul’da ve Ankara’da bunalacağımıza sık sık Antep’e gitmekte yarar var.