Önceki gün açıklanan ekim enflasyon verilerinden sonra birçok yurttaşımız enflasyonun nerede duracağını merak edebilir. Açıkçası bu verilerden sonra biz bile nerede duracağı konusunda endişelenmeye başladık. Ama bazıları "kendim ettim, kendim buldum" diyecek. Şimdiden hatırlatalım. Tıpkı KDV indirimleri gibi! Neyse.
Bazı bilgileri verelim:
Aylık bazda ilk defa TÜFE ile TEFE’nin farkı kapandı. TEFE yüzde 6,7 çıkarken, TÜFE yüzde 6,1 çıktı. Bunun bir nedeni tüketim mallarına olan talebin artmaya başlaması, diğeri de maliyet enflasyonunun artık döngüsünü tamamlamaya başlaması. Yani maliyetlerdeki hızlı artışın diğer mallara yansıyabilmesi. Talepteki artışın buna elverir hale geldiği görülüyor. Ancak işin altı biraz eşelendiğinde bu artışın dayanıklı tüketim mallarından çok, gıda ve giyim gibi tüketim mallarında olduğu görülüyor. Her iki kalemde de artış yüzde 11 civarında. Diğer kalemlerde artışın yüzde 5’in altında kalması bunun kısmi bir gelişme nitelenmesine yol açabilir. Ancak IMF ile stand-by’da aralık ayında enflasyonun yüzde 2 olması taahhüdü de unutulmamalı..
Öte yandan ilk defa çekirdek enflasyonun, yani özel imalat sanayii fiyat endeksinin bile (ki mevsimsel etkilerle devlet müdahalelerinden en az etkilenen endekstir) yüzde 7,6 arttığı görülüyor. Bu da açıkçası enflasyonun ciddi bir yükseliş trendine girdiğini gösteriyor. Aşağıdaki grafiğe bakıldığında mart-mayıs arası dönemde kurun serbest bırakılmasının yan etkisi olarak sayılabilecek (passthrough) enflasyonist etki, haziranda yerini aylık yüzde 4’lük enflasyona bırakmıştı. Ancak şimdi aylık enflasyonun yeniden yüzde 8’e çıktığı anlaşılıyor. Bu aslında, 1,100,000 TL düzeyine düşmüş döviz kurunun 11 Eylül’le birlikte 1,650,000 TL’ye kadar uzanan öyküsünden başka bir şey değil.
TEFE şubat krizinden bu yana yüksek seyrediyordu. Bu oran şimdi yüzde 81,4’e ulaşmış bulunuyor. TÜFE her şeye rağmen hala yüzde 66,5 düzeyinde. Yani arada 15 puan kadar fark var. Bu da şimdiye dek devalüasyondan kaynaklanan ciddi bir maliyet enflasyonu yaşandığını gösteriyor. Son veriler de devalüasyon ile enflasyon arasındaki ilişkinin kırılamadığını gösteriyor. Siyasal güvensizlik dövize talep yaratırken, artan kur da fiyat istikrarı tasarımlarını başarısız hale getiriyor.
Şimdi enflasyonun artması üzerine için için sevinenler olacaktır. Kimisi "bak gördün mü, program battı, ekonomi yönetimi de bitti" diyeceklerdir. Oysa enflasyon arttıkça iç borca ödenen reel faizler korkulu rüya olmaktan çıkıyor. Kimisi de; "bak enflasyon arttı, zaten olması gereken de bu. iş yapalım da nasıl olursa olsun" diyecektir. Acaba gerçekten kamu harcamaları artsa, ya da vergiler düşseydi, enflasyon çıktığında eleştiriler kesilecek miydi? Sanmıyoruz. Ama sanıyoruz şimdi "dalgalı kur sisteminde enflasyon düşemez" tezini yeniden pişireceklerdir. Sanki kronik enflasyon kontrollü kur sisteminden kaynaklanmadı da? Ya da biz başka kur sistemleriyle krize girdik! Kronik enflasyon belasına yıllardır izlediğimiz ve kronikleşen "müdahaleli kur sistemleriyle" girmedik mi?.
Özetle, veriler endişe verici düzeyde. Yıl sonunda yüzde 90’a varacağı anlaşılan bir enflasyon düzeyinin hepimizi düşündürmesi gerekiyor. En başında, önümüzde yıl yüzde 35’lik bir enflasyonun elde edilmesi artık daha zor görünüyor. Acilen bazı yeni ölçütlerin yürürlüğe girmesi, en azından para ve maliye politikalarının yanı sıra bazı çapaların belirlenmesi gerekiyor. Yılların birikimiyle kronikleşmiş yani müzminleşmiş enflasyon olgusunun yalnızca ortodoks politikalarla aşılması ise hem zor, hem ağır bedeller gerektiriyor.