Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Fransa’da Ulusal Cephe lideri Le Pen’in başkanlık seçimlerinde ikinci tura kalması Avrupa’yı dehşete düşürmüş görünüyor. Malum, altmış yıl önce iktidara gelen faşist iktidarlar Avrupa’yı dünya savaşına sürüklemişlerdi. Üstelik o zamanlar Avrupa’da bu kadar göçmen de yoktu. Bu son faşist yükselişler de göçmenlere zarar vererek Avrupa Birliği anlayışının bozulmasına neden olabilir. İşte korkunun temelinde de bu yatıyor.
Le Pen kuşkusuz bir faşist. Beslendiği kaynaklar da belli. Yabancıların artması ve suç oranlarındaki yükselişler tepki yaratıyor. Ancak seçim sonuçlarının ardında üç başka gerçeği de görmek gerekiyor. Bunlardan biri 11 Eylül. 11 Eylül sonrası Batı’da büyük bir İslam alerjisi oluşuyor. Ve Fransa’nın en büyük azınlığı olan Kuzey Afrikalılar da Müslüman. Hiç de hoş olmayan bu durumun aşılması için Avrupa’ya büyük sorumluluk düşüyor. Batı, Müslüman Türkiye’yi kendi birliği içine alarak bu karşıtlığı tek potada eritebilir. Yahut da, bugünkü gibi, insan hakları kaygılarını sürdürür. Ve bir gün bir de bakar ki, kendisi bir alem olmuş! Açıkçası, Avrupa acele etmezse, anti - Müslüman bir Avrupa faşizmi gelişebilir.
İkincisi, seçim sistemi. Le Pen’in aldığı sonucu abartmamak gerekiyor. Çünkü Le Pen sanıldığı kadar büyük bir başarı sağlamadı. Sayısal olarak geçen seçimlerdeki kadar oy aldı. Ve sadece doğu Fransa’da başarı gösterdi. Ancak birinci tur sonunda Le Pen’le karşılaşan Fransızlar hayalet görmüş gibi oldu. Bizde ise bazılarının rüyasına yine Özal girdi; şimdi iki - turlu seçimlerin nimetleri tartışılıyor. İlginçtir, Fransa’da da aynı tartışma başladı. Ancak ters yönden! Çünkü, oy oranı sınırlı olan bir güç ikinci tura taşınarak potansiyeli büyütülmüş oluyor. Bereket ki, rakip ılımlı bir sağcı. Le Pen’in rakibi sol bir aday olsaydı, belki de sağ oylar onda birikecek ve ikinci turda başkan seçilecekti.
Son seçimlerin belki de en çarpıcı yönü, solun gafleti ve dağınıklığı oldu. Herkes solun silindiğinden söz ediyor. Oysa sol toplamda yüzde 50’ye yakın oy aldı. Yani silinmedi. Ancak bir hayli parçanlandı. Üstelik başkanlık seçimlerinde... Lionel Jospin’e gelince. İngiltere’deki sol dönüşüme karşı çıkarak, Jospin marjinal sola odaklandı. Oysa bu kesim de kendisine yar olmadı.
Bu seçimlerden bizim solun da çıkarması gereken dersler var. Biri Jospin’in liderlikten ayrılma kararı, ki bu açıklandı bile. Diğeri yapılan hataları görme. O da oluyor. Üçüncüsü, parçalanmışlığın fayda getirmemesi. Ve tabii nihayet, uç kesimlerde değil, merkezde iktidarı arama gereği. Değişimi gören ve becerebilen iktidara geliyor. Beceremeyen ise baraj altında eziliyor!
Le Pen’i yaratan da, büyüten de Avrupalılar. Sonra karşılarına çıktı diye, hortlak görmüş gibi olsalar da, Le Pen bir gerçek. Ve bu gerçeği yenmek de hiç zor değil. Sadece akıl istiyor.
Le Pen ise yabancılardan rahatsız olabilir. Ancak Fransız televizyonunda bir Cezayirli’nin sorduğunu, Le Pen duydu mu merak ediyorum: "Başarı üstüne başarı gösteren Fransız milli takımındaki göçmen futbolcuları Le Pen kapı dışarı mı edecek? Yoksa alkışlamaya devam mı edecek?"