Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Şu Türkiye’de yaşamayı sevmeyenleri hiç anlamıyorum. Her tarafında farklı bir kültür, her köşesinde değişik bir doğa özelliği ve her geçen gün değişik bir heyecan. Asıl şaştığım ise sık sık kolesterolünü kontrol etsinler. Ülkemizde bu kadar stres varken, kolesterolü ölçtürmeye ne gerek var. Gideceksek zaten stresten gideceğiz, başka bir şeyden değil!
Hafta içinde Japonya’yı kendi sahasında yendiğimiz için sevindik. Hatta coştuk. Çünkü çeyrek finale kaldık. Düşünün bir, Milli Takımımız dünyanın en iyi sekiz takımı arasına girdi. Sonra Başbakan Ecevit ekranların karşısına çıkıp piyasalara güven vermeye çalıştı. Ve Hazine de böylesi bir ortamda büyük bir borçlanma ihalesini gerçekleştirdi. Yüksek faize rağmen bol bol borçlandı. Açıkçası biraz da şaşırttı. Çünkü faiz yüksekken Hazine neden bu denli borçlanıyor, diye düşündük. Ve sonunda dün sabah anladık. Meğer Pamukbank’a el konacakmış. Piyasalar bozulur ve daha sonra iş sıkıntıya girer, diye endişelenmişler.
Piyasalar gelişmeleri nispeten sakin karşılamış görünüyor. Faiz birkaç puan indi. Döviz de gevşeme trendine girdi. Ancak tam bu sırada Başbakan’ın DSP Grup toplantısına katılamayacağı, Çiller’le buluşamayacağı açıklandı.
Pamukbank köklü bir bankadır. Ancak piyasada mali bünyesinin bozuk olduğu öteden beri biliniyordu. Mutlaka bir önlemin alınması gerekiyordu. Ancak el koyma dışında neden bir ilerleme sağlanamadı, bilemiyoruz. Grubun iki önemli varlığı bulunuyor; birincisi, Yapı Kredi Bankası, ikincisi de ülkenin en büyük GSM operatörü olan Turkcell. Her ikisinin de işlevini aynı güçte sürdürmesi sağlanmalıdır. Aksi ise ülke ekonomisine büyük hasar verir.
Dün Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ile görüşmesi ardından Kemal Derviş verdiği demeçte bankacılık sisteminde artık sorun kalmadığını iddia etti. Ancak biz buna katılmıyoruz. Bankacılık sistemi hala karsız. Karsız bir sektör sağlam olabilir mi? Hala ölçek bakımından Türk bankaları küçüktür. Bu da kısa vadede pek bir sorun çıkarmasa da, ileride ölçek bakımından birçok bankayı yeniden sıkıntıya sokacaktır. Ya da ancak aşırı risklerle kar elde edilecektir. Oysa bunun krizlere neden olduğunu artık biliyoruz.

Son on yıldır reel faizlerin yüksek olmasının ardında sadece yüksek kamu açığı ve enflasyondaki belirsizlik bulunmuyor. Bankacılığın hacminin küçük olması da etkili oluyor. Yüksek borçlanma ihtiyacı karşılanamayınca faizler yükseliyor.
Aylardır banka sayısının azalması gerektiğini yazıp duruyoruz. Zaman zaman kerhen veya cebren bazı birleşmeler olsa da, bunlar belli bir plan veya programa dayanmıyor. Sadece bankalar battığından sayı azalıyor. Bu da sistemi kırılganlaştırıyor... Ve nihayet, bir bankanın sahibi tarafından kötü yönetilmesi ne kadar ayıp ise, 12 yıldır doğru dürüst denetlenmemesi veya önlem alınmaması da o kadar hatalıdır!
Bankaların yeniden yapılanması sürecinde üç önlemin birden devreye alınmasını (Aktif Yönetim Şirketi, Sermaye Desteği ve İstanbul Yaklaşımı) doğru buluyoruz. Ama bankaların bugün sapasağlam hale geldiğini savunmak için henüz çok erken.