Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bankalara sermaye desteği bir zorunluluk. Kronometre de çalışmaya başlamış bulunuyor. Şu anda yetkili uzmanlar bankaların kredilerini inceden inceye denetliyor. Ancak bankalar hayli rahatsız. Çünkü bilançoları şeffaflaşıyor.
Geçenlerde Hürriyet yazarı Ercan Kumcu, ‘Madem bu destek verilecekti, neden önce vermedi? Hiç olmazsa batanların bir kısmı kurtulurdu’ demiş. İlk bakışta gayet haklı. Ancak daha ileride tekrar batma olasılığı varsa verilen her destek heba olacaktır. Bu nedenle kişisel görüşümüz, önce gelecek vaat eden bankaları belirlemek, sonra onlara yardım etmektir.
(Bu arada bir gariplik; sermayesi eksik bankaya desteğin bir kısmı bono, gerisi nakit olarak veriliyor. Demirbank’ın Fon’a neden alındığını unutmayalım: bonosunun çok, sermayesinin azlığı! Komedi değil mi?)

Bankaların haklı olduğu noktalar da var. Diğer krizli ülkelerde olduğu gibi sermayelerini yitirdiler. Hem de katmerli olarak. Önce gecelik faizler patladı. Ellerindeki düşük faizli bonoları çok yüksek repo faizleriyle fonladılar. Ciddi zararlar yazdılar, ama ses çıkarmadılar. Oysa sorun kamu bankalarındaydı.
Sonra devalüasyon oldu. Devletin kur taahhüdüne inananlar müthiş bir darbe yediler. Zamanla geçer sansalar da olmadı. Sanki IMF kurun zıplamasını istedi. BDDK bankalardan döviz açıklarını kapatma takvimi isteyince, kopan kollarından sonra bacaklarını kestiler. Yine sesleri çıkmadı. İki yıl önce de tahsil edilmemiş sermaye gelirleri vergilendirilmişti. Sanki güçlenmesinler diye tedbir alınıyordu.
Şimdi en kötüsü kredi darbesi geliyor. Kriz sonrasının tipik özelliği bu. Reel sektör çok zorda. Öte yandan, bankaların da sermayelerini toparlayabilmek için kredilerini tahsil etmesi gerek. Bu yüklenme ise reel sektörü mahvedebilir. Reel sektör çökerse de bankalar büsbütün çöker.

Hurşit Güneş (12 Mart 2002). Bu durumda üç seçenek bulunuyor. Biri bu bankaları yabancılara satmak. Latin Amerika’da, bazı Asya ülkelerinde krizlerden sonra yabancılar bankaları süpürmüşlerdi. İyiden iyiye zayıflamalarını beklemişler, hatta teşvik etmişler, sonra da kelepire almışlardı. Ancak bu alanda hemen yabancı sermayenin geleceği sanılmamalı.
İkincisi bankaları devletleştirmek. Tamamen veya kısmen, geçici veya temelli. Bu seçenek bazı başka ülkelerde gündeme gelse de, bizce doğru olmaz. Kaldı ki, şu anda yapılan da bir anlamda bu. Teker teker Fon’a devredilen bankaların zararı aslında vatandaşa ödettiriliyor.
Üçüncü çözüm de bankalara sermaye desteği. Mesela bankaların sorunlu kredileri sıyırılıp bağımsız kuruluşlarca (aktif yönetim şirketleri) tahsil edilebilir. Böylece bankaların da sermayeleri güçlenmiş olur. Yahut da belli bir fon ayrılarak bu sıkıntılı krediler eşgüdümle (İstanbul Yaklaşımı) yönetilir. Veya bankalara doğrudan sermaye desteği verilir.
Pazartesi günü Ankara’dan gelen resmi açıklamalar sermaye desteğinin tüm yöntemleriyle hızla yürürlüğe konulacağı yöndeydi. Yürekten destekliyoruz. Ancak önce sektörün karlı hale gelmesi gerek. Hem ekonomik büyümenin sağlanması, hem de bankaların etkin hale gelmesi zorunlu. Aksi takdirde sermaye desteği sağlayan bankalar yine el açar. Milletin parası da heba olur!