Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İlkokulu bitirmeden rahmetli babam ailenin diğer fertleri gibi beni de Galatasaray’a göndermek istemişti. Kendi de, küçük ağabeyi de, yeğenleri de hep Mekteb - i Sultani mezunuydu. Hatta Kandıra’daki tüm amcaoğulları...
Babam kararlıydı, beni kendi okuluna yollayacaktı ve aile geleneğini sürdürecekti. Ankara’da oturuyorduk. Zaten Galatasaray yatılıydı. Ancak annem evlat hasreti çekmek hiç istemiyor ve babamın bu arzusuna engel oluyordu. İlk önce annem ‘oğlumun özlemine dayanamam’ diye direndi. Pederşahi mizaca sahip babam buna pek aldırmadı. Ancak annem ‘artık dünyada İngilizce egemenliği var’ diyerek Fransızca eğitimin geçersizliğini savununca, babam ikna oluverdi. (Üstelik annem Fransızca öğretmeniydi!) Ve Galatasaray’a gidemedim. Ancak aile geleneğinin bir parçası olarak GS taraftarlığını sürdürdüm.
Gerçi bir GS taraftarı olarak gittiğim maç sayısı gerçekten iki eldeki parmağı geçmez. Hatta baştan sona seyrettiğim maç sayısı çok azdır. Bununla beraber, son yıllarda GS sempatizanlığım giderek koyulaşıyor. Tıpkı yeni çocuklarda olduğu gibi. GS’nin başarıları hayranlığımı besliyor.
GS’yi gerçekten farklı buluyorum:
Birincisi, GS kurum kültürü bakımından en güçlü kulüp. Çünkü arkasında yüzyıllara dayanan bir Mekteb - i Sultani geçmişi var. Okulda verilen kültür kulübe de yansıyor. Ve bu bugün bile yaşıyor.
İkincisi, 1980’li yılların ortasında GS bakış açısı değiştirdi. Alman Milli Takımı Teknik Direktörü Jupp Derwall’i Türkiye’ye getirerek futbolda metot ve sistem kazanmaya çalıştı. Bu karar çok önemliydi. Çünkü bu, daha sonra GS’ye Avrupa’daki başarı kapılarını araladı. Kısacası, GS şu anda daha önce yaptığı uzun vadeli planların meyvelerini topluyor.
Üçüncüsü, artık başarı sadece oyuncuların tek tek yeteneği ile değil, sistemle elde ediliyor. Mesela kulübün de son derece organize olması gerekiyor. Kurumlaşma dediğimiz olgu da zaten bu. GS’nin sisteminde takım, antrenör ve yönetim arasındaki uyum var. Ve GS bu uyumu, tüm zorluklara rağmen, aşmış görünüyor.
Ve nihayet, GS şu anda en bilimsel, en organize kulüp görünüyor. Psikologlarıyla, motivatörleriyle, hekimleriyle tam bir orkestrasyon halinde. Tıpkı Batı’daki kulüpler gibi. Sahne arkasında çalışan çok güçlü bir teknik kadro var. Ve bu kadro yaşamsal bir katkıda bulunuyor.
Son yıllarda derslerimizde Türkiye’nin kendi markasıyla ihracat yapmasının önemini anlatıyoruz. Elektronikte, beyaz eşyada gelişmiş ülkelerle rekabet edebiliyoruz. Bu ürünlerde katma değer yüksek.
Geçen hafta Londra’daydık. Taksiye bindiğimizde şoföre "Türküz" dedik. O da bize "Galatasaray" dedi. Eskiden "Türk" deyince akla "lokum" gelirdi. Demek ki, şimdi akla Cimbom geliyor. GS uluslararası marka olmuş. Aslında, hem UEFA, hem de Süper Kupa’yı almış Galatasaray’ın dünyaca ünlü olmasından daha doğal ne olabilir? O nedenle GS’nin bu yıl göğsüne üç yıldız takması bir eksiklik. Bizce Cimbom’un beş yıldız takması gerek!