Dün İsveç Merkez Bankası’nın düzenlediği Alfred Nobel Ekonomik Bilimler ödülünün 2001 yılı sahipleri açıklandı. Berkeley’li George Akerlof, Dünya Bankası eski Başkan Yardımcısı (ve eski Stanford’lu) Joseph Stiglitz ve yine Stanford’lu Michael Spence ödülü paylaştılar. Ödül son yıllarda birden fazla ekonomiste verilir oldu. Bu hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü son yıllarda ödül sahiplerinin ekonomi bilimine katkıları göreli olarak daha sınırlı kalıyor. Nerede o Kaldor, Hicks, Samuelson gibi kalantor, baba teorisyenler!
Malum, piyasacılar tam rekabet kavramının sonsuz sayıda alıcı ve satıcı ile denge fiyatını sağladığını iddia eder. Ticaret yapılırken hiçbir işlem maliyeti yoktur. Ve en önemlisi piyasada eksiksiz bilgi akışı varsayılır. Oysa bu teorik bir durumdur ve imkansızdır.
Örnek vermek gerekirse herhangi bir yerde bir malın fiyatının daha ucuz olduğunu her seferinde bilinebilir mi, yahut da o malın alınanla aynı nitelikte olduğu nasıl kestirilebilir? Dolayısıyla denge fiyatı kolay kolay oluşmayabilir ve pahalı malın alışverişi sürebilir. İşte bu yıl ödül, bu "benzeşmeyen bilgi kavramı" üzerine, yani tam rekabetçi piyasanın eleştirisel yaklaşımına sahip olanlara verildi. Bu da bizim gibi ekonomi alanında sağcıların sığlığından sıkılmış olanların gönlüne su serpti!
Bu konuda en büyük katkıyı yapan çürük limoncu George Akerlof. Bir malın satıcısı ile alıcısı arasında en önemli fark; alıcının satın aldığı mal hakkında çoğu bilginin satıcının yansıttığı kadar bilebilmesi. Teknik bir deyimle; asimetrik enformasyon (yani alıcı ve satıcı arasındaki eşit olmayan bilgi) "ters seçime" (adverse selection) neden olabilir. Mesela, alınan mal tahmin edilmeyen ölçüde niteliksiz çıkabilir. Akerlof içi geçmiş limonları buna örnek veriyor. Buna bir başka örnek de gelişmekte olan ülkelerin kredi piyasalarındaki faizlerin aşırı düzeylerde farklılaşması. Akerlof’un diğer bir örneği de bireysel sağlık sigortası. Sigorta primi beyana göre yapıldığından yaşlılar için son derece zor koşullar oluşuyor.
Michael Spence ise daha fazla bilgi sahibinin az bilgi alana "işaret verme" (signalling) mekanizması ile sistemin çalışmasının sağlanacağını göstermiştir. Örneğin eğitim iş piyasalarında verimlilik, temmettüler de borsada karlılık işaretleri olarak görülmektedir.
IMF politikalarına muhalif Stiglitz’e gelince. Ona göre sistem ters yönde de çalışmakta ve az bilgi alanlar çok bilgi sahiplerinden bilgi toplamakta. Bunun için de "perdeleme" (screening) yönteminden yararlanmaktalar. Mesela sigorta şirketleri müracaat formlarıyla müşterilerini sınıflara ayırmakta. İş ve kredi müracaatları da bunun diğer bir örneği.
Bilgi denge fiyatının oluşmasında son derece önemli. Dün Merkez Bankası resmi bir açıklamayla kur taahhüdünde bulunmadıklarını sert bir dille tekrarladı. Denge kuru piyasalarda oluşacakmış. Ancak MB yetkilileri daha önce kur istikrara kavuşmadığından enflasyon hedeflemesine geçemediklerini açıklamışlardı. Kurun nasıl dengeleneceği ise bilinmiyor. Acaba döviz alanlar neden alıyor? Nasıl bir enformasyona sahipler? Buradaki asimetrik bilgi var mı?
Açıkçası ortalıkta bilgiden çok belirsizlik varsa dengeler nasıl oluşacaktır? Bizce bu yılki Nobel ödülü Merkez Bankası’nı düşündürmeli.