Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Dünkü yazımızda vatandaşların dövize ne denli önem verdiğini yazmıştık. Tasarrufların neredeyse yarısı döviz. Haliyle kur ilgi alanı haline geliyor. Seçim öncesi 1.700.000 TL’ye tırmanan dolar aşağıya doğru seyrederek 1.600.000 TL’nin altında işlem görmeye başlayınca, bazıları kaygılanmaya başladı. Daha doğrusu bu kuru aşırı düşük bulanlar var.
Baştan belirtelim; TL bir miktar aşırı değerli. Ama bu, kurun hemen ve mutlaka yukarı gitmesini gerektirmez. Çünkü esnek kur sisteminde döviz kurunu arz - talep dengesi belirler. Zaman zaman bazı meslektaşlarımız kurun enflasyonu karşılamadığı durumlarda, hemen kaygılanıveriyor. Oysa döviz kuru artık enflasyona göre değil, piyasalar tarafından, arz - talebe göre belirleniyor.
Bu çok önemli. Yararlı da. Güney Asya’da kriz Tayland’dan tetiklendiğinde bölgede enflasyon sorunu olan ülke pek yoktu. Tay bahtı değer kaybedince rakip ülkeler devalüasyona gitmek zorunda kaldılar. Çünkü biri devalüasyon yapınca, diğerleri dış rekabet açısından zorlanmaya başladı. Oysa kur rejimi dalgalı olsaydı, elbette krize girmeyeceklerdi.
Türkiye’de Merkez Bankası uzun bir süredir reel efektif döviz kuru denilen bir endeksi izliyor. Bu endeks kurların enflasyona göre arındırılmış değerini gösteriyor. Baz alınan dönem ise 1995; yani 1994 devalüasyonu sonrası kurun dengeye kavuştuğu nokta.
Bu endekslerde toptan eşya fiyatlarını (TEFE) temel almak daha mantıklı. Çünkü dış ticarette TEFE baz alınabilir. Ancak tüketici fiyatları da göz ardı edilmemeli. Vatandaşların 43 milyar doları aşan döviz mevduatı varsa, (hatta yurtdışındakilerle beraber 100 milyar doları buluyorsa) TÜFE de aynı derecede önem taşımakta. Çünkü kurla tasarrufçunun yurtiçindeki satın alma gücü düşmekte veya yükselmektedir.
Kriz öncesi kur (TÜFE bazında) yüzde 50 aşırı değerliydi. TEFE esas alındığında ise kur yüzde 20 kadar fazla değer kazanmıştı. Bu değerler kriz çıkarmaya yetti. TL’de asıl aşırı değerlenme ise, bu yılın üçüncü ve dördüncü aylarında, iyimserlik rüzgarları eserken, yaşandı. TEFE bazında kur yüzde 30’u aşan oranda, TÜFE bazında ise yine yüzde 45 civarında aşırı değer kazanma göstermişti.
Tabii o dönemde kriz olmadı. Ama MB bundan rahatsız olarak döviz arz - talep dengesine müdahale etti. Her gün ihalelerle belli miktarlarda döviz satın alarak yavaş yavaş piyasadaki aşırı dövizi çekti. Kur hemen sıçramadı. Ama ufak bir riskle tetiklendi ve başka bir dengeye oturdu.
Geçen ayın sonunda kur TÜFE bazında yüzde 20, TEFE bazında yüzde 12 değer kazanmıştı. Ancak son gelişmelerle TL’deki aşırı değerlenme hızlandı. Şu anda TL’nin TÜFE bazında yüzde 28, TEFE bazında da yüzde 20 civarında değer kazandığı gözleniyor. Az değil tabii. Ancak bu MB’nin acil bir müdahalesini gerektirmiyor. Çünkü henüz hükümet güvenoyu almadı ve faizler düşürülmesi gereken noktaya inmedi. Üstelik AB’ye ilişkin çıkacak olumsuz bir karar veya Irak operasyonunun başlaması kuru denge noktasına doğru, belki de daha ötelere taşıyacaktır. İşte bu nedenle para otoritesi, MB, acele etmiyor. Sabırla gelişmeleri izliyor.
Dalgalı sistemde tarih ve kur belirtmek doğru olmaz, ama yine de tekrarlayalım; TL biraz aşırı değerlendi. Ama uzun süre burada kalmayacaktır. Çünkü düşük kur ithalat talebi doğuracaktır. İhracat da bir süre sonra tökezleyebilir. Ve nihayet işçi dövizleri ile turizm gelirlerinin göreli olarak düştüğü aylara girmiş bulunuyoruz.