Ekonomik krizlerin en önemli özelliği yatırımların durması ve üretimin daralmasıdır. Ve tabii ortaya çıkan müthiş bir işsizlik. Geçen yıl hepsi oldu. Hem milli gelir yüzde 10 civarında küçüldü, hem de yatırımlar yüzde 35 kadar daraldı.
Malum, üretimin artması için iç veya dış talebin canlı olması gerekir. Geçen yıl dış talep pek canlı değildi. Ama iç talep öylesine durgundu ki, stok boşaltma amacıyla bayağı ihracat gerçekleşti. Özellikle ilk aşamada otomotivde böyle oldu. Tabii, bir miktar da kur yardımcı oldu. Çünkü o ara döviz kurunun zembereği boşalmıştı.
Yatırımlara gelince.. Talebin olmadığı yerde üretim olmadığına göre, üretim olmadığında yatırım hiç olmaz. Çünkü yatırım üretim kapasitesinin talebi karşılayamadığı, yahut da karşılayamayacağı sanıldığı durumlarda yapılır. Geçen yıl bu nedenle yatırımlar tepetaklak olmuştu. Kamu kesiminde yatırımlar IMF’nin hışmına uğrandı. Özel kesimde de o faizlerle yatırım yapmak için deli olmak gerekti.
Geçen yılın müthiş daralmasından sonra bu yılbaşında beklentiler ters yöndeydi. Reel faizler düşecek, iç talep biraz toparlanacak, tarımda yaşanan tatsız yıldan sonra hasat biraz uygun geçecekti. Ve tabii matematiksel olarak da bir canlanma ortaya çıkacaktı. Çünkü daralmadan sonra eskiye dönüş bile matematik olarak bir canlanmadır.
Bu yılın milli gelir artış tahmini yüzde 3. Tabii bu ekonomi yönetiminin bir tahmini. Yani tutmazsa ekonomi yönetimi başarısız addedilemez. Ama tabii biz meslekten gelenler bunu tahmin yanlışlığı olarak yargılayabiliriz.
Yılbaşında ekonomi yönetimi ilk çeyrek için ciddi bir küçülme bekliyordu. Veriler onları doğrulamadı. İlk çeyrekte, bırakın daralmayı, bir miktar büyüme bile gerçekleşti. Geçenlerde bu yıl yüzde 5 civarında büyüme beklendiği açıklandı. Bunun "gayrisafi milli hasıla" olmadığını, "gayrısafi yurtiçi hasıla" olduğunu varsayıyoruz. Çünkü aksi takdirde rakam pek mantıklı görünmüyor. İki kavram arasındaki fark da dış alemden kazanılanla, dış aleme akan para farkından kaynaklanıyor. 2002 yılında yurtdışında kazanılan paraların gelmediği gibi, yurtiçinde kazanılan paranın bir kısmının hala yurtdışına çıktığını gözlüyoruz. Tabii bu hoş bir durum değil.
Resmi büyüme tahminini düşük bulmamızın iki nedeni bulunuyordu. Birincisi, dış talebin bu kadar daralacağını düşünmüyorduk. Gerçekten ihracat pek fena gitmiyor. İkincisi, iç talepte daha çabuk toparlanma bekliyorduk. Ancak son siyasi gelişmeler bizi değil, ekonomi yönetimine yardım etti.
Seçim demek tüketim ve yatırım kararlarının ertelenmesi demektir. Yani işler daha da daralabilir. Hele hele faizler ve döviz kuru böyle yüksekken..
Kısacası resmi tahminler tutacak görünüyor. Ancak bize kalırsa bu tahminlerin tutması ekonomi yönetiminin başarısından değil, daha çok siyasetçi takımının ülkeyi sürüklediği ortamdan kaynaklanıyor. Yoksa bu tahminler resmen duvara toslayacaktı! Sürekli yazıyoruz: Ekonomi yönetimi performansta başarılı da, tahminde pek değil.