Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Derviş’in CHP’ye katılması elbette çok önemli. Böylece CHP ilk defa ve etkin biçimde ekonomi yönetimine talip oluyor. Bu CHP’de önemli fikirsel açılımları sağlayabilir. Hatta CHP bir tartışma partisi olmaktan çok, bir icraat partisi haline gelebilir. Öte yandan, şunu da belirtelim; CHP’de dogmatik sol fikirler son on yıldır önemli ölçüde aşınmıştır. CHP programında devletçiliğin sosyal devletçilik olarak değiştirildiği unutulmamalıdır.
Genel Başkan Baykal’ın son yıllarda piyasalardaki gelişmeleri yakından izlediğini biliyoruz. Hatta ihale günleri bono faizlerini izleyerek piyasa gerçeklerine egemen olmaya çalışmaktadır. Özetle, "CHP’de ekonomi dönemi başladı" denebilir.
Bu gerçek Baykal’ın televizyon karşısında iç borç hakkındaki malumatlarından gözlenmeye başladı bile. CHP lideri Baykal iktidarın değişmesiyle bütçeye 18 milyar dolara yakın bir kaynağın gireceğini savunuyor. Rakam büyük. Ancak daha önemlisi bunun bir borç olmaması.
Aslında ortada para filan da yok. Bu sadece faiz harcamalarından elde edilen bir tasarruf. Açıklayalım; şu anda iç borç rakamı 130 katrilyon liraya ulaşmış durumda. Yani tam 77 milyar dolar. Elbette bunun piyasaya olan kısmı daha önemli. Çünkü kamunun kendi içindeki borç - alacak ilişkisinde vade değişebilir. Ancak faiz, yani yük faktörü hep aynıdır.
Şu anda kriz öncesi dönemden daha yüksek bir reel faiz düzeyi bulunuyor. Bugün itibariyle bir yıl için faizler yüzde 65 düzeyinde kalsa ve enflasyon da yüzde 25 olsa (Ağustos 2003’te), reel faizler yüzde 30’u aşmış demektir. Kuşkusuz buna dayanılamaz! İç borç bir yıl sonra 102 milyar dolara fırlayabilecek, yani bütçe fazlası hariç, tam 25 milyar dolarlık bir artış gerçekleşecektir.
Gelişmiş ülkelerde reel faiz yüzde 2 - 3 civarındadır. Bizim gibi kırılgan ülkelerde ise bu ancak yüzde 15’lere tırmanmaktadır. Demek ki, bizdeki aşırılık, bunun da üstünde. Tam yüzde 32! Sanki bir kriz ortamı. Ve bu, siyasal risklerden kaynaklanıyor.
Reel faizler düşmeli. Enflasyonu artıramayacağımıza göre bunun tek yolu nominal faizlerin düşmesi. Demek ki, benzer ülkeler gibi olmak için bile, nominal faizlerin yüzde 40 - 45’lere düşmesi gerekiyor. Seçimin siyasal belirsizlikleri ortadan kaldırması bekleniyor. Böylece faizler 20 - 25 puan düşebilir. Ve bir yıl sonra 13 - 14 milyar dolarlık bir faiz tasarrufu oluşabilir.
Oysa Baykal 18 milyar dolardan bahsetti. Olabilir. Bunun nereden kaynaklandığını tahmin edebiliyoruz. Olasılıkla bu fark son zamanlarda sık beraber olduğu bir iyimser ekonomistin (!) reel faizlerin yüzde 10’a kadar inebileceği hesabına dayanıyor. Ancak bu tahmin çok istikrarlı bir ortamda tutar. Dolayısıyla, keşke diyoruz.
Piyasalarda iç borcun dönme sorunu tartışılıyor. Elbette bu faize bağlı. Yani risklere. Olumlu bir konjonktür programı iyi noktaya, olumsuz bir gelişme ise programı felakete sürükleyecektir.
Şunu belirtmeden yapamayacağız: İstikrar sağlanırsa ve büyüme artarsa her yıl yüz binlere iş bulunabilir. Düzenin değişmesinin somut yollarından biri de budur.